Loeb Strauss da bir göçmendi ve 1847 yılında, 18 yaşındayken, bir Alman bölgesi olan Bavyera’dan, New York’a geldi. Bu yolculukta ailesinin en küçüğü olan Strauss, New York’taki aile bakkalında çalıştı ve işi ağabeylerinden öğrendi. Ancak ‘altına hücum’ ülkenin hayal gücünü ele geçirip, paçavralar içindeki herkese zenginlik vaadini sunduğunda, Strauss ilk adını Levi olarak değiştirdi. Amerikan vatandaşı oldu ve Kaliforniya’ya doğru yola çıktı. Kendisi asla altın aramayı düşünmedi. Aklındaki iş madencileri giyim konusunda donatmaktı. Aklına koyduğunu yaptı. San Francisco’da geçici bir mağaza açarak Davis gibi terzilere malzeme ve West Coast’daki perakendecilere malzeme sattı. Strauss, Davis’in iş ortaklığı teklifini içeren mektubunu okuduğunda, sağlam kahverengi iş pantolonları tasarlamak için kendi elini çoktan denenmiş ve kazanan bir malın patentini alma şansını yakalamıştı. O ve Davis, pantolon için ilk patentlerini birlikte aldılar. Birkaç yıl şirketin ürettiği pantolonlara numaralar vermeye başladılar. Ünlü “501” partisini perçinli pantolonlara verdi. O zamanda madenciler pantolona “501” adını verdi. Bu yüzden şirket bu ismin de patentini aldı. Ortaklık patentini de aldılar. Ancak bir olmasına rağmen Davis’in adını hiç kullanmadılar. Sadece ”Levi’s” adı kullanılıyordu. Bu markanın da patentini aldılar. Davis hissesini ortağına sattığından, nesiller boyunca torunları için potansiyel servet fırsatını kaçırdı. Davis ve Levi bu işte tek değildiler. Yahudi göçmenlerin ABD’ne göç etmeleriyle birlikte, gelişlerinden birkaç yıl sonra hazır giyim endüstrisine hakim oldular.
Loeb Levi Strauss
Davis-Strauss ortaklığı kısmen, dikiş makinesinin her zamankinden çok daha büyük hızla daha fazla giysi üretimi anlamına gelmesiyle başarılı oldu. Isaac Singer’in patentini aldığı dikiş makinesi askeri üniformalarda çoktan devrim yaratmıştı. İç savaş sırasında hem birlik hem de konfederasyon giyim için sözleşme yaptı. Böylece babadan oğula geçen Singer Dikiş Makineleri imparatorluğu kurulmuş oldu.
Isaac Singer
Polonyalı bir göçmen olan Haham Moses Philips, karısı Endel tarafından dikilen pazen gömlekleri 1881 yılında Postville Pensylvania’da el arabalarında taşıyarak kömür madencilerine satmaya başladı. İşler yoğunlaşınca, çok geçmeden M.Philips & Son, Saturday Evening Post gazetesinde reklam veren ilk gömlek üreticisi oldu. Daha sora sekiz çocuk babası, Hollandalı bir göçmen olan John Van Hausen ile güçlerini birleştirerek dünyanın en büyük gömlek şirketini kurdular. 1919 yılında birleşik şirket, erkek gömleklerinde devrim yaratan yumuşak katlanan bir yaka için patent aldı. İki yıl sonra Wall Street’deydiler ve New York Menkul Kıymetler Borsasında halka açık bir şekilde işlem görüyorlardı.
İlk mucitler, diğer göçmenlerin de Amerika’da kıyafetlerin bir yaşam iksiri olduğunu, geçimini sağlamanın bir yolu ve yeniden icat etmenin bir yolu olduğunu anladılar. Fashion Institute of Technology’den tarihçi Valeri Steele, ”kent merkezlerinde yaşayan ve tarihin girişimciliğe doğru ittiği Yahudiler, modayı kendilerine açık alanlardan bir olarak gördüler” dedi. Burası da imajın kral olduğu, bir adamın sadece kıyafet değiştirerek Amerikalı olabileceği bir ülkeydi. Rose Cohen, 1918’de bir göçmen olarak hayatını anlatan “Out Of The Shadows” adlı kitabında, ”yeni bir lacivert kaşmir elbisem vardı, ev yapımı olmayan ve bana çok büyük gelen ilk elbisemdi” diye yazmıştı. Doğu Avrupa’dan göç eden Cohen “bana bir haftalık maaşa ve bolca gözyaşına mal oldu ama buna değdi” diye yazdı. İkinci el satışla bu elbisesini sattı ve karından daha birçok satışlar yapabildi, üne kavuştu ve paraya kavuştu
Başından beri, paçavra ticaretindeki Yahudi tarihinin bağ dokusu aileydi. Levi Strauss’tan, Isaac Mizrahi’ye, sendikalı emekçilerden, büyük tasarımlara uzanan uzun ince yol, hep ‘Micpuha’ ile (mişpaha-aile) aynı şekilde ilerlemiştir. Elde edilen bu ışıltılı başarı sayesinde Yahudiler çok geçmeden 20.yüzyılın giysilerini üretmeleri ve hatta bazen tasarlamaları için başka Yahudileri de işe almaya başladılar.
Theory”nin kurucusu ve şimdi “Helmut lngin” markasının CEO’su olan Andrew Rosen; ”bu iş yani moda endüstrisi, gerçekten tam olarak aile şirketleridir” dedi. ”Bu sadece mağazalardaki rafları, dolapları doldurmak için kıyafet yapmakla ilgili değil,”Rosen’in büyükbabası Arthur, 1910’da Puritan Fashion’u kurdu, babası Carl, yedinci caddenin önde gelen yöneticilerden biriydi ve Puritan, Calvin Klein’in bir moda ikonu olmasına yardımcı olan tasarımcı kot pantolonlarını üretti. Rosen bu işler, ilişkilerle, toplulukla, bir nesilden diğerine geçmesiyle ilgili bir şey” demekte.
İş büyüdükçe geniş aile büyüdü, Yahudiler tedarik ucundan perakende dünyasına transfer ve imalattan büyük mağazalara ve reklamcılığa kadar giyimin her alanına dahil oldular. Kurumsal Amerika hala güçlü bir cam tavanı koruyordu. Centilmenlik anlaşması tıp ve hukuk gibi alanlara girişi yasaklıyordu-ama terzilik tek tavandı. Yaratıcılık ve alın teriyle eşitlik, anlayış ve zamanlamaydı. Yeşiva Üniversitesinin sponsorluğunu yaptığı “Mükemmel Uyum: Giysi Endüstrisi ve Amerikan Yahudiliği, 1860-1960” sergisinin küratörü ve bu alanda önde gelen bir uzman olan Gabriel Goldstein, bayramlar, bar mitzvalar ve düğünler, moda haftasına damgasını vurdu. Bir hazır giyim endüstrisi haline geldi. Bu sergiler’ hazır giyim endüstrisi kongresi’ haline geldi.
1930’larda, birkaç çıkış yapan bir yıldız ortaya çıktı.
Adrian Greenberg, Hollywood’un ilk büyük kostüm tasarımcısı oldu. Yıldızların gözdesi olan Adrian, 1939 klasiği Oz Büyücüsü’ndeki karakterleri, filmin imzası olan kırmızı payetli yakut terlikler de dahil olmak giydirerek film yaratıcılığında yeni standartlar belirledi. Macy’s, tasarımlarından birini Joan Crawford’un kostümünü kopyaladı. Bu kostüm, 1933’de Letty Lynton adlı bir filmde giyildi ve yarım milyon elbise sattı. Adrian’ın 1939 yapımı ‘The Women’ filmindeki tasarımları o kadar nefes kesiciydi ki, film siyah beyaz çekilirken MGM, onun çalışanlarının yer aldığı 10 dakikalık bir moda geçit töreni için Technicolor’u kullandı.
Adrian, Hollywood’da Greta Garbo ve Norma Shearer için tasarım yaparken, New York’daki birkaç Yahudi tasarımcı da ulusal ün kazanıyordu.
Adrian Greenberg
Greta Garbo
Adrian Greenberg tasarımı elbisesiyle
Hattie Carnegie, Henrietta Kanangeiser adıyla Avusturya’da doğdu ve Amerika’ya göç ettiğinde ülkenin en ünlü sanayicisinin adını almaya karar verdi. Hattie kendi butiğinden, aktristler Crawford ve Tallulah Bankhead ile siyasi figürler Clare Booth Luce ve Windsor Düşesi için, artık koleksiyonerlerin çokça aradığı renkli elbiseler ve sanat eseri takılar tasarladı. Ayrıca Calvin Klein’ın gelecekteki tasarım yıldızına dikiş dikmeyi öğreten büyükannesi Molly gibi bir terzi kadrosu çalıştırdı.
Sally Milgrim 1933’te kocasının ilk açılış balosunda giydiği açık mavi elbiseyi tasarlaması için onu işe alan Eleanor Roosvelt’in gözdesiydi. Aktristler Ethel Merman ve Mary Piskford’dan bu sayede sözleşmeler imzaladı.
Hattie Carnegie
Mamie Eisenhower’in başkanlık balolarında giydiği elbiselerin ikisini de Avusturya doğumlu Nettie Rosenstein hazırladı. Büyük mağazaların etiketlerini giysilere yapıştırmak için ısrar ettiği bir dönemde Rosenstein, Bergdorf, Goodman ve I.Magnini kendi tasarımlarını kendi markası altında taşımaya ikna etti.
1933’te Büyük Buhranın zirvesinde kocası Leon Livingstone ile (kızlık soyadı Levinson) ile birlikte bir iş kuran Mollie dikiş dikmesini ve elbise tasarımı yapmayı bilmezdi ama onda mimari bir göz vardı. Kadınların giyeceği kıyafetleri vizyonu ile inşa eder gibi tasarlatır ve inanılmaz kıyafetler yaratılmasına önayak olurdu.
Nettie Rosenstein
Mamie Eisenhower, Nettie Rossenstein tasarımı elbisesiyle
Savaştan önce Almanya’da Yahudi aileler, Yahudi olmayan toplumun ihtiyaçlarına hizmet eden birinci sınıf kıyafetler satan lüks mağazalar işletiyorlardı. Hitler iktidara geldiğinde Kristallnacht gecesinde sinagogların, evlerin ve 7.500’den fazla Yahudi dükkanlarının camlarını kırdı. Bunlardan biri 1815’te kurulan Nathan İsrael’s Department Store da vardı.
Üçüncü Reich, Kristal Gecesi’nden sonra “Yahudilerle birlikte, Berlin’de zarafet kayboldu”. İronik bir biçimde, Almanya’nın kültürel ve sanatsal kaybı, Nazi baş propagandacısı Joseph Goebbels’in moda bilincine sahip eşi; kendisini Nazizm’e onca adamasına ve son günlerinde Hitlerin Berlindeki sığınağında önce 6 çocuğunu öldürdükten sonra kendini ve kocasını da arsenikle zehirlemesine rağmen, yukarıdaki cümleyi kendi ağzıyla itiraf etmişti.
Paris’te de moda ve sanat kültürü savaşta büyük zarar gördü. Bazı modacılar, Alman subaylarının eşleri için evlerinin arka kapısında tereyağı, yumurta ve peynir satıp, ön kapıdan gösterişli tasarımlarla ayrılan karaborsacılar ile için tasarladılar. Savaşın bu döneminde Fransız modası çöktü.
Her şeye rağmen Fransa mücadelesiz olmasa da savaştan sonra kendini toparlamaya başladı. Müttefik ülkelerde savaş zamanı herkes yokluk ve imkansızlıkla savaştığı için, Britanya’daki kadınlar yeni elbise almamaları, ellerindekileri yapıp onarmaları için teşvik edildi.
Devam edecek. ..