''UM-SHUMUM'UN ANLAMI NEDİR? DAVİD BEN GURİON DÜNYAYA KARŞI
David Ben -Gurion, Birleşmiş Milletler'i kastederek ''Um-Shmum! diye bağırırken ne demek istedi? Bu küçümseme ifadesi onun diplomatik dünya görmüşünü yansıtıyor muydu? Bu, tartışmalı bir ifadenin İsrael'in ulusal mitolojisine nasıl girdiğinin hikayesidir. Çok daha büyük bir soruya değinen, garip, küçük bir tarihi olay. . .
25 Mart 1955'te Gazze sınırına yakın bir moşav olan Patiş'te bir düğün düzenlendi. Toplumun tüm üyeleri düğünde en iyi şekilde giyinmişlerdi. Gazyağı lambaları, Kalami ailesinin evinin arka bahçesindeki basit dans pistini aydınlattı ve ışıklarını eğlenenlerin genç, güzel yüzlerine yansıttı.
Ancak davetsiz misafirler kutlamayı bozdu. Gazze şeridinden bir grup fedai terörist, düğün davetlilerine ateş etmeden önce her yöne el bombaları atarak düğünü dağıttı.
19 kişi yaralandı. Sosyal hizmet uzmanı olarak Patiş'e yardım etmek için gelen 22 yaşındaki Varda Friedman öldürüldü.
David Ben-Gurion iki gün sonra moşava destek göstermek için geldiğinde, bazı moşav sakinlerinin eşyalarını topladığını ve artık güvende hissetmedikleri evlerini açıkça terk etmeye hazırlandıklarını görünce şok oldu.
Siyasi hayattan emekli olarak bir yıldan fazla bir zaman geçirdikten sonra, Savunma Bakanı olarak görev yapmak üzere geri dönmüştü. Kendi gözünde ve pek çok İsraellinin gözünde o hala genç ülkenin lideriydi, ancak şimdilik artık başbakan değildi.
Ben-Gurion, Patiş'e yeni gelen göçmenlerle karşılaştığında yaşananlardan kendini sorumlu hissetti . Sorumlunun devlet olduğunu biliyor ve anlıyordu.
O sırada gazeteci Moshe Zaka ''şu Yahudilere bakın'' demişti. ''Irak'tan, Kürdistan'dan, Kuzey Afrika'dan geldiler. . . kanlarının değersiz olduğu, onlara kötü davranmanın, işkence etmenin, dövmenin, onlara zulmetmenin caiz olduğu ülkelerden geldiler. Yahudi olmayanların çaresiz kurbanları olmaya alıştılar. İşte burada onların kanlarının artık değersiz olmadığını kanıtlamamamız gerekiyor. Yahudi halkının bir daha katledilmesine izin vermeyecek bir devlete ve orduya sahip olduğunu, canlarının ve mallarının bir değer taşıdığını bilmeliler. Onları dik tutmamız, onlara egemenlik ve gurur duygusunu aşılamamız gerekiyor. Kendilerine karşı ayaklananların cezadan kaçamayacaklarını onlara göstermeliyiz çünkü onlar, hayatlarından ve güvenliklerinden sorumlu olan egemen bir ülkenin vatandaşlarıdır. ''
Ben-Gurion'un çevresinde bulunanlar, cinayetin onun için bir dönüm noktası olduğunu söyledi. ''Yaşlı Adam''ın bardağını taşıran son damla buydu. Son iki yılını İsraelin güneyinde bir kibutzda geçirmiş olması ve bu sızmaların orada yaşayanların hayatları açısından ne anlama geldiğini daha iyi anlamış olması mıydı? Yoksa ölümü kalbini etkileyen kişi, tarım işini askeri kariyer yerine seçen ve Patiş'teki yeni göçmenlere yardım etmek için çağırıldığında tereddüt etmeyen saygın çavuş Varda Friedman'ın kendisi miydi?
Birkaç gün sonra Yeruşalayim'de, duruma tek mantıklı çözüm olduğunu düşündüğü bir planı desteklemek için hararetli bir şekilde çalışt: İsrael'in Gazze şeridini işgal etmesi, süper güçlerin ve ABD dahil uluslararası kuruluşların ne düşünebildiğini dikkate almıyordu. Milletler, İsrael Savunma Kuvvetleri'nin Genel Kurmay Başkanı Moşe Dayan ve Mapai Siyasi Partisi'nin birçok üyesi ona yardım etmek için harekete geçti.
Ben-Gurion aksini düşünüyordu.
Hiçbir zaman siyasi izolasyondan yana olmadı. Mayıs 1947'de ''Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi' 'kurulduğunda Ben-Gurion, komite üyelerinin karşısına çıktı, tarihi ve ulusal bir coşkuyla konuşuyor, bir yandan da BM'ye olan saygısını ve takdirini ifade ediyordu.
Ancak Israel’in çıkarları süper güçlerin ulusal veya ulusarası çıkarlarıyla çatıştığında, İsrael'lilerin kendileri için çalışmayı öğrenmeleri gerektiğini ve başka kimsenin onlar için savaşmayacağını savundu.
Hiçbir izolasyon arayışına girmedi ancak gerektiğinde arkasında durmaktan da çekinmedi.
Patiş'teki cinayetin ardından, ayın 29'unda yapılan hükümet toplantısında Ben- Gurion konuştu ve teorisini çok detaylı bir şekilde anlattı. Devrin başbakanı Moshe Sharret'in o günkü günlüğüne bakarak Savunma Bakanı hakkında ne hissettiğini anlayabilirsiniz.
''Ben- Gurion yaklaşık bir saat konuştu. Analizini gerçekleştirdiği ölçüde etrafındaki gerilim arttı, ta ki Mısırlıları Gazze Şeridinden sürme önerisi okuduğunda, bu artık bir bomba etkisi altından çıkıp çoğu kişinin bildiği bir bilmeceye çözüm olarak geldi. İnsanlar zaten tahmin etmişti. Gerekçesi dokunaklıydı ve büyük bir etki bırakmıştı, ama onun dar görüşlülüğü-sanki etrafındaki geniş alanı görmeden sadece gözlerini tek bir noktaya odaklamaktan vazgeçmiş gibi-ve dar görüşlülüğü karşısında bir kez daha şaşırdım. Operasyonun kendisinin nihai hedef olduğunu belirlemeye ve bundan doğacak sonuçlara daha derinlemesine dalmaya karar verdi. ''
Ben-Gurion'un konuşmasının ardından , Başbakan Sharret ile Savunma Bakanı arasında sert bir tartışma başladı. Tartışma yalnız tartışılan konu hakkındaki fikir ayrılıklarını değil, aynı zamanda İsrael kamuoyunun birçok kesiminin dünya görüşleri arasındaki uçurumları da yansıtıyordu. Çeşitli süper güçlerin karşısında neredeyse çaresiz bir bebek gibi görünen İsrael Devleti, İsraele sadece minnettar mı olmalıydı? İsrael’de bu toprak parçasında yaşama ve yönetme hakkı verdiği için genel olarak dünyaya, özel olarak da BM' ye mi, yoksa arka plandaki tüm gürültüyü görmezden gelip , yalnızca kendi gücüne mi yönelmeli?
Bir ay sonra, Ben-Gurion bir Tsahal geçit töreni önünde etkili bir şekilde konuşacak ve yıllar sonra bizimle kalacak olan dünya görüşünün bir ifadesini sunacaktı:
''İsraelin küresel arenada değil , içeriden güçlenmesi ve ayakta kalması. . . dünyadaki herhangi bir dış faktörden çok kaderimizi belirleyecek şeyler bunlar. Geleceğimiz Yahudi olmayanların ne söyleyeceğine değil, Yahudilerin ne yapacağına bağlı!''
Ama şimdi, o uzun ve duygusal hükümet toplantısında, yoğun duyguları ona yeni, belki daha az zarif ve biraz daha akılda kalıcı bir ifade bulma konusunda ilham verdi:
''Kesinlikle hayır!'' BM 'nin devletin kuruluşundaki rolü hakkında konuşan Sharret'e patladı:
''Devleti yalnızca Yahudilerin cesareti kurdu! BM'nin bir kararı değil. ''
İbranice'de, BM'yi belirtmek için kullanılan UM או''ם yani (Umot Meuhadot) Ben Gurion'un deyişiyle ''UM-SHUMUM'' yani "Birleşmiş Milletler Mirleşmiş Milletler" ifadesi, küçümsemenin ötesinde, Birleşmiş Milletler ile ilgili büyük hayal kırıklığını ifade ediyordu. Ben-Gurion her zaman büyük demokrasiler arasındaki işbirliğinin hem İsrael'de hem de dünya çapında refahın anahtarı olduğuna inanmıştı.
''Yahudi halkının bir üyesi olarak şunu söylüyorum:Birleşmiş Milletler kurumlarına ve üyelerine tüm saygımla, Peygamber İşaya'nın 'ulus ulusa karşı kılıç kaldırmayacak'kehaneti gerçekleşene kadar ve komşularımız komplo kurduğu sürece bizi yok etmek için, kendi gücümüz olmadan güvenliğimiz olmayacak. . . BM'nin kuruluşunda ortaya konan ilkeleri bizden daha ateşli takip eden bir ulus yok-ama başarısını ve otoritesini arzuladığımız BM şu anda mevcut değil, yalnızca bir idealdir. BM Güvenlik Konseyi önyargıyla ve bariz ayrımcılıkla hareket ediyor. . . bölgemizde komşularımızın cinayet ve sabotaj eylemleri, soygunları ve izinsiz girişleri giderek sıklaşıyor ve kimse istemese bile buna bir son vermeliyiz. Bunu yapabilmeli ve kimseye muhtaç olmamalıdır''.
Neredeyse 70 yıl sonra, Ben Gurion'un sözleri bizi bugüne kadar takip eden aynı soruyu tekrarlıyor. Belki durum daha da vahim hale geldi:Uluslararası diplomatik baskı karşısında ülkemizin ve vatandaşlarımızın güvenliğini en iyi şekilde nasıl koruyabiliriz? Bugün bile Israel, uluslararası kurumlarda, üniversite kampüslerinde ve sosyal ağlarda önyargı, ayrımcılık ve antisemitizmle karşı karşıyadır, aynı zamanda da düşmanımızın acil tehdidine karşı kendimizi korumaya çalışıyoruz.