MARİA VE JACKİE’NİN
AŞK ÜÇGENİNİN KARANLIK YÜZÜ
GÜNÜMÜZDE…
Günümüzde Kısırlık Sorunu Ve Beraberinde Getirdiği Psikolojik Sorunlar
Günümüzde her altı çiftten bir tanesi doğurganlık sorunu yaşıyor. Bu etki, çiftlerin evlilik ve çocuk sahibi olmayı geleneksel olandan çok daha uzun yıllar erteledikleri için, günümüzde ve çağımızda daha fazla artmaktadır. Bazı kadınlar için uygun bir eğitim almak veya bir kariyere başlamak ilk başta cazip görünse de, ancak yaş ilerledikçe, sorunsuz bir hamilelik geçirme ihtimalleri azalmaya başlar.
Kısırlık, erkekleri de yaşlandıkça etkiler. Anormal kan tabloları, hormonal yetersizlikler, çeşitli ilaçların kullanımları, alkol, sigara ve uyuşturucuların tümü, bebek sahibi olma ihtimalini olumsuz yönde etkileyebilir.
Nedir ki, bütün bu sıkıntılar içinde çiftler için en iyi haber, bu sorunun artık sıklıkla başarılı bir biçimde tedavi edildiği ve kısırlık nedenlerinin üstesinden gelebilmeleri. Modern tedavi yöntemleri arasında hormonların, ilaçların, cerrahi düzeltmelerin ve suni döllenme veya IVF yani In vitro fertilizasyon (tüp bebek) gibi çeşitli yardımcı üreme biçimlerinin kullanımı yer alır.
Kısırlığın etkileri duygusal olarak yıkıcı olabilir. Bir çift zorluk yaşarken, akranlarının bir aile kurmaya devam etmelerini izlemek, çiftin geride kalmış ve kıskançlık duyguları hissetmesine neden olabilir. Gemara (pesachim113b), çocuksuz bir çiftin cennet tarafından aforoz edilmiş gibi kabul edildiğini bile düşünüyor. Kutsal Tora kitabında Rahel, Yaakov’a çok iyi bilinen bir biçimde :”Bana çocuk ver, yoksa ölü gibi olurum” (Bereşit 30:1) der. Yaakov, Rahel’e öfkeyle,”Ben senden çocuk esirgeyen Tanrı’nın yerine mi geçeceğim?” diye sorar. Türlü acı ve deneyimlerden sonra Rahel en nihayet Yaakov’un en sevgili oğlu Yosef’i dünyaya getirir. Ardından yeniden hamile kalır ve Binyamin’i doğurur fakat, kendisi doğum sırasında yaşamını kaybeder.
Samuel peygamberin annesi Hanna bütün uğraşılarına rağmen kısırdır. Oysa kocasının ilk eşi Pnina’dan çocukları vardır. Hanna o kadar ağlamaktadır ki, kocası Elkana Hanna'yı azarlar: ”Neden bu kadar üzgünsün? Senin için 10 oğuldan daha iyi değil miyim?” diye sorar (1. samuel1:8). Hanna Tanrıy’a isyan etmez ama Şilo’ya yıllık dinsel ziyaretini yaptığında, saatlerce ve ağlayarak Tanrı’ya bir erkek evlat için dua eder. Doğuracağı çocuğu da Tanrı’ya adayacağına söz verir. Hanna evine döndükten sonra hamile kalır. Doğan bebeğe Samuel adını verir. Oğlunu yedi yıl büyütüp yetiştirdikten sonra, elinden tutup Şilo’ya gider ve ibadethaneye gidip çocuğunun Tanrı yolunda ilerlemesi için onu Büyük Kohen Eli’ye teslim eder. Samuel Tora’da tanıdığımız en önemli peygamberlerden birisi olacaktır.
Tora böylesi çok kısırlık hikayeleri ile doludur. Mesela ikinci kutsal annemiz Rivka’nın 20 yıl çocuğu olmamıştır. Eşi Yitshak’ın yakarılarına cevap veren Tanrı, sonunda onları Yaakov ve Esav ismini verdikleri ikiz oğlanlarla sevindirir.
Hakimler döneminde çok mutlu bir çift olan Manoah ve karısının da çocukları olmamaktadır. Manoah Tanrı’ya yakararak eğer onlara bir oğul bağışlarsa, onu Tanrı’ya nezir olarak yetiştireceğini vaad eder. Bu duadan sonra efsanevi güce ve kahramanlığa sahip olan Samson (Şimşon) dünyaya gelir. (Hakimler Kitabı 14:14).
Tevrat okumalarında İbranilerin anaları ve ataları olan bütün kutsal kişiliklerin hep kısırlıkla sınandığına şahit oluruz. İlk atamız Avraam Avinu’nun sevgili karısı Sara kısırdır. Yaşı oldukça ilerleyince zorla, cariyesi Agar’ı eşinin çadırına sokar ve Agar hamile kalır. İşmael’i doğurur. İşler iyi gitmez çünkü, Sara Agar’ı kıskanır, Agar da Sara’ya anne olmanın cesaretiyle küstahlık yapar. Sara artık doksanına geldiğinde bir mucize veya Tanrı’nın iradesi gerçekleşir ve Yitshak doğar. Bunlar gibi Tevrat’ın en önemli çiftleri önce kısırlıkla sınanmışlar, fakat iyilikleri ve inançları sayesinde evlat sahibi olmuşlardır. Arzularına kavuşmuşlardır. Gemara Kitabı (Yevamot 64a) atalarımızın çoğunun Tanrı onların dualarını istediği için, kısırlık çektiklerini açıklamaya çalışır. Ancak bu, gebe kalmakta zorlanan çiftler için her zaman tatmin edici bir cevap olmayabilir.
Geçenlerde rastladığım bir yazıda Amerikalı klinik psikolog olan Haham Paysach Kohn, farklı bir yaklaşım kullanarak, bir çok arkadaşı daha kolay bebek doğururken, hamile kalamadığı için ağlayarak kendisine gelen bir kadınla ilgili bir hikaye anlattı. Ona Gemara'dan (baba kama92a) bir örnek önerdi. Bir kişi benzer bir sorunu olan bir başkası için dua ettiğinde, ilk önce kendi dualarının yanıtlanacağını bildirdiğini söyledi. Kendisine ağlayarak başvuran kadına, benzer doğurganlık sorunları olan diğer bazı kadınların isimlerini bulmayı görev olarak verdi. Genç kadın bu isimleri bulmayı görev edindi ve onlar için dua etti. Bir yıl içinde hahamı sevinçle aradı ve doğurduğu erkek bebeğin sünnetini yapması için moel olarak onu davet etti.
PUAH Enstitüsü, doğurganlık sorunları olan Yahudi çiftlerle çalışan, İsrael merkezli uluslararası bir kuruluştur. Bu kuruluş çağdaş doğurganlık tedavileri ile ortak çalışarak, psikolojik destekleri ücretsiz olarak vermekte, bilimin yanında onlara psikolojik yardım sağlamaktadır.
İlk başta hikayelerini okumak üzücü görünse de, belki Tora bize umut vermek için birçok ünlü kısır çiftin hikayelerini anlatıyor. Sara, Rivka, Rahel, Hanna, Manoah’ın karısı ve diğerlerinin kalpleri gerçekten kırıktı. Hamile kalamıyorlardı. Ancak düşündüğümüz zaman tüm bu hikayelerin mutlu sonları vardı. Elbette bol bol Tanrı’ya yakarıldı. Hatta bazı doğumlar mucize gibiydi. Yine de bu hikayelerin hepsi aynı şekilde bitiyor, çünkü bu kadınların hepsinin sonunda Yahudi tarihi üzerinde olağanüstü etkileri olan çocukları oldu. Olağanüstü çabaları sonuç verdi. Belki de bu yüzden yeni doğan kız bebeklerimizi; Sara, Rivka, Rahel ve Lea gibi olmaları için kutsuyoruz. Birçoğu çocuk sahibi olmak için zorlanırken, nihayetinde sabrettiler. Sağlıklı ve başarılı evlatlarla ödüllendirildiler.
Ailelerimizi inşa etme çabalarımızla hepimiz kutsanmış olabiliriz. Maymonides / Rambam (ishut 15:16) şöyle der; ”Dünyaya bir Yahudi hayatı katan, bütün bir dünyayı inşa etmiş gibidir. ”Umalım ki, bu gebe kalmak isteyen çiftlerimize kolayca gelir. Günümüzde gelişen tıp alanındaki gelişmiş imkanları sonuna kadar kullanmalarının ve denemelerinin yanında, dualarına cevap alabilmek için her şeyi yapan geçmişimizdeki bir çok kadın kahraman hakkında, Tevrat’taki hikayeleri okuyarak kendilerini rahatlatsınlar. Yazımın sonuna ilginç bir cümle eklemek istiyorum. Çoklukla bir çocuk sahibi olamayan çiftler, bir çocuğu evlat edindikten sonra hamile kalıp çocuk sahibi oluyorlar. Bu onlara yaptıkları fedakarlığın armağanı olarak, Tanrı tarafından verilmiş olabilir mi?
Jackie Kennedy ve Maria Callas, Marilyn Monroe olmasaydı, 29 Mayıs 1962’de New York’taki Maddison Square Garden’daki JFK Gala konserinde kesinlikle tanışacaklardı.
Bu, Başkan John F. Kennedy’nin 45. doğum günü kutlamalarının olduğu bir geceydi. Bu gecenin en önemli sanatçı konuğu, Milano’dan o gece için uçakla ABD’ye gelen opera yıldızı soprano Maria Callas’tı. Ancak akşama kayda değer bir şekilde katılmayan bir kişi başkanın eşi Jackie idi.
Marilyn Monroe’nun şarkı söylemeye davet edildiğini ve kendisinin, kocasının Monroe ile olan aşk ilişkisini bilen Jackie, film yıldızının Ulusal Televizyonda başkanı sesli olarak baştan çıkarırken, küçük düşürülmek istememişti.
Jackie’nin yokluğunda, Marilyn cinsel içerikli ve artık kötü şöhrete sahip ”Doğum günün kutlu olsun bay başkan” –Happy Birthday Mr. Presedent- yorumunu ulusa salmakta özgürdü.
New York köşe yazarı Dorothy Kilgallen tepkileri özetledi. ”Görünüşe göre Marilyn, 40 milyon Amerikalının önünde başkanla sevişiyormuş”. Sahnesinin alınmasına alışık olmayan Maria Callas bile Marilyn Monroe’nun onun rolünü çaldığını kabul etmek zorunda kaldı.
Maria Callas ve Jackie Kennedy hiç tanışmadılar. Oysa ikisi de yaldızlı jet sosyetenin iki ayrı önemli kişisiydi. Başlangıçta sadece yolları hiç kesişmedi. Daha sonraki yıllarda, her ikisi de Yunan denizcilik milyarderi Aristotle Onassis ile alenen yakınlaştıklarında bilinçli olarak birbirlerinden kaçındılar.
1974’te çekilen bir Barbara Walters televizyon çekiminde, Jackie hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, Maria buz gibi bir soğuklukla ”Onu tanımıyorum, onunla hiç tanışmadım.” dedi. Daha sonra konuyu değiştirdi.
Jacqueline Kennedy ve Maria Callas 1920’lerin Manhattan’ında dünyaya geldiler. Maria 23’te, Jackie 29’da doğmuşlardı. Ancak yaşam şartları taban tabana zıttı. Jackie, borsacı ’Black Jack’ Bouvier ve İrlanda kökenli bir sosyetik olan Janet Lee’nin kızı olarak zenginlik ve ayrıcalık içinde doğdu. Babası ona hayrandı ve ondan sık sık “bir erkeğin sahip olacağı en güzel kızı” olarak bahsediyordu.
Ondan 6 yıl önce doğan Maria, Yunan göçmenler George ve Evangelia Kalegeropoulos’un ikinci kızıydı. Aile ABD’ne göç ettikten sonra soyadlarını Callas olarak değiştirmişlerdi.
Maria, Jackie’nin aksine istenmeyen bir çocuktu. Annesi bir erkek bebek bekliyordu, yeni doğan bebeğinin kız olduğunu görünce, ilk dört gün ona bakmayı reddetti.
Jackie New York’ta seçkin bir özel okula gitti ve tatillerini Hamptons’ta ata binerek geçirdi. Edebiyat ve dillerde mükemmeldi. Maria yerel devlet okuluna gittiği Queens ilçesindeki bir eczanenin üzerindeki küçük bir apartman dairesinde büyüdü. Henüz beş yaşındayken olağanüstü bir sesi olduğu ortaya çıktı.
Ortak noktaları ise ikisinin de ebeveynlerinin mutsuzluğu ve sonuç olarak boşanmalarıydı. Anne ve babası ayrıldıklarında, annesi Maria ve kız kardeşini Yunanistan’a geri götürdü. Jackie ve kız kardeşi Lee ise Conneticut’taki yatılı okula gönderildi.
Ancak 24 yaşından itibaren hayatları benzerlik göstermeye başladı. O zamana kadar muhabir olarak çalışan Jackie, John Kennedy adlı hevesli ve atılgan bir politikacı ile tanıştırıldı. İrlanda asıllı, hırslı, zengin Boston’lu bir ailenin oğluydu. Kısa sürede evlendiler ve 10 yıldan kısa bir süre içinde, 32 yaşına gelen Jackie, Amerika’nın first lady’si olarak Beyaz Saray’da yaşamaya başladı.
Bu arada Maria Yunanistan’da Atina Konservatuarı’nda yıllarını şan eğitimi alarak geçirmişti. Sonuç olarak da Opera de Verona’da rol almak üzere iken, henüz 24 yaşındayken zengin bir İtalyan iş adamı olan Giovanni Batista Meneghini ile nişanlandı. Adam ondan 26 yaş büyüktü. Birkaç yıl içinde evlendiler ve kocası Maria’nın menajeri oldu.
Ardından ünü çığ gibi büyüdü, 30’lu yaşlarının başında, Maria Callas operanın first lady’si olarak selamlanıyordu.
Callas ve Kennedy, kendi kamusal kişiliklerini yaratma konusunda içgüdüsel bir yeteneğe sahiptiler. Jackie ideal “başkanlık eşi” imajını yarattı. Chanel ve Dior’dan giyindiği, kusursuz bir kağıt bebek ikonu oldu. Zahmetsiz bir imajın sahibi oldu.
Akşam yemeklerinden sonra, dünyaca ünlü müzisyenlerin çaldığı Beyaz Saray’da düzenlenen gala gecelerinde, Avrupa dillerine olan hakimiyetiyle konuklarını etkiledi. Aynı zamanda Jackie, cephenin arkasında evlat kayıpları yaşadı, kocasının sürekli olarak onu aldatmasının üzüntüsünü hiç belli etmedi ve çok güçlü bir profil sergiledi.
Çocukluğundan beri aşırı kilolu olan Maria da yeni kişiliğini icat etmeye koyuldu. 1953’ te 36 kg. verdi ve Audrey Hepburn tarzında güzel giyimli bir moda ikonu olarak ortaya çıktı. Jackie gibi, Maria da pek çok dili akıcı olarak konuşabiliyordu. O da bildiklerini birleştirerek, kendine özgü krallara layık bir aksanla konuşuyordu. Kendine yarattığı imajla sadece sahnelerin divası değil, kaprisleri, talepleri ve konser iptalleri ile gazetelerde manşet oluyordu.
Maria Callas, 1957’de Venedik’teki bir partide Yunan Denizcilik patronu milyarder iş adamı Aristotle Onassis ile tanıştırıldı. Birkaç hafta içinde, Maria ve kocasını Akdeniz gezisi için özel yatında kendisine katılmaya davet etti.
Onassis operayla zerre kadar ilgilenmiyordu, o aslında değerli ve ünlü insan koleksiyoncusuydu. Bu yat gezisi davetini, Maria şarkıcılık kariyeri ile çok meşgul olduğunu söyleyerek reddetti. Ancak sonunda Christina yatında Sir Winston ve Lady Churchill ile yapılacak olan tatil davetini kabul etti. Gemiden ayrıldığında Meneghini ile olan evliliği bitmişti. Oysa Onassis’in Tina isimli bir karısı ve iki çocuğu vardı.
Maria, Onassis tarafından baştan çıkarılmış, sesini ihmal etmesine ve bir zamanlar muhteşem opera kariyerine aniden son vermesine neden olacak bir dünyanın içine çekilmişti.
1963’te Onassis, Jackie Kennedy ile benzer bir fırsatçı taktik hazırladı. Oğlu Patrick’in henüz iki günlükken öldüğünü ve Jackie’nin delice bir yas içinde olmasını fırsat bilerek, onu iyileşmesi için Christina yatıyla yapılacak bir gemi yolculuğuna davet etti. Nedir ki, uzun zamandır birlikte olduğu Maria Callas bu seyahate dahil edilmemişti. Bunun yerine Onassis, onu Paris’te, onun için satın aldığı görkemli bir dairede bıraktı.
Üç ay sonra Kennedy Dallas’ta suikaste kurban gittiğinde dünya şoka girdi. Onassis elinden geldiğince Jackie’ye desteğini sunarak ona kol kanat germeyi sürdürdü.
JFK’nin ölümünden sonra, Jackie, kocasının erkek kardeşi Robert Kennedy ile teselli buldu ve onun başkanlık kampanyalarına destek verdi. Ancak Haziran 1968’de, onun da başkanlık seçimleri kampanyasında Los Angeles’te vurularak öldürülmesi sonunda Jackie paniğe kapıldı. Sırada kendi çocuklarının olduğu sanrısına kapılmıştı.
Onassis’in evlenme ve onu koruma teklifini kabul ederek, ona özel adası olan Scorpion’u, Olympic Havayolları şirketini ve muazzam servetini emrine verdi. Jackie arzuladığı güvenliği elde ederken, Onassis en büyük ödülü, dünyanın en ünlü kadınını almıştı. Düğün o kasım ayında bir tanıtım haberiyle patladı. Bu konu hakkında hiçbir haberi olmayan Maria, düğün haberini, Paristeki muhteşem evinde tek başına televizyonu izlerken öğrendi.
Jackie ile Onassis’in evliliği en başından beri bir felaketti. Onassis, ”Jackie gibi para harcayabilen biriyle hiç tanışmamıştım” diyordu. Evliliklerinin sadece ilk yılında 1,5 milyon dolar harcadı. Çoğunlukla evlerini yeniden dekore etti. En pahalı modaevlerinden alış veriş ederek gardrobunu baştan aşağı yeniledi.
Onassis’in birkaç hafta içinde Maria Callas ile ilişkisine yeniden başladığı herkes tarafından bilinmekte. İlk başta anlaşılır bir şekilde harap olan Maria onu görmeyi reddetti. Ancak, Onassis’in Mercedes Coupe’sini apartmanının ön kapısına çarpmakla tehdit ettiğinde, sonunda yumuşadı.
Onassis’in şoförü Yaikinto Rossa,”Ölümüne kadar her ay bir araya geldiler” dedi. ”Gerçek şu ki Maria Callas, Onassis’in tek gerçek aşkıydı. Hiç evlenmemiş olsalar da onun gerçek karısıydı.”
Jackie Amerika’ya döndü ama Kennedy ile Callas arasındaki rekabet yoğun olarak devam etti. Dünya basını, Onassis ve Callas’ın Paris’teki Maxim’s de iki kişilik romantik bir akşam yemeği yerken görüntüleri yayınladığında, Jackie hemen Boston’dan uçağa bindi ve iki gece sonra Onassis ile aynı restoranda yemek yerken fotoğraflandı. Bu Callas’a karşı, kasıtlı bir meydan okumaydı.
Jackie ile evliliğinin son yıllarında Onassis, Maria'ya yaptığı ihanetini büyük bir hata olarak görmeye başladı. Ağır hasta olduğunu öğrendiğinde, avukatlarına Jackie’ye karşı boşanma davası açmalarını söyledi. Bunu tipik Onassis tarzında yaptı-bu ona kalacak serveti azaltmak için, zina yaptığını ispatlamak için- özel detektifler tuttu. Bu Jackie’nin sürekli takip edilmesi anlamına geliyordu. Ancak Onassis, Jackie’den boşanamadı. Bunu yapamadan önce, hayati hastalığının yüzünden Paris’te bir hastaneye kaldırıldı. Jackie onun yanında değildi. Bunun yerine Aspen’a kayak yapmaya gitti. Ama Maria Callas’ın başucuna kabul edilmemesi talimatını bırakmayı da ihmal etmedi.
Callas aslında Onassis’i ölüm döşeğinde ziyaret etti. Bir servis asansörüyle gizlice odasına çıkarıldı ve komada yatarken bir saat onunla oturdu. Bu onun son vedasıydı. Onassis birkaç gün sonra öldü.
Onassis’in vasiyetinde karısının servetindeki payını en aza indirildiği bildirildi ancak Jackie buna itiraz etti.
Onassis’in kızı Christina, uzayan ve kamuoyuna açık hukuk savaşından kaçınmak için Jackie’ye 26 milyon dolarlık tam ve nihai bir ödeme yapmayı kabul etti. Maria Callas’a hiçbir şey kalmadı.
1975’te Onassis’in ölümünden sonra, sesi kesilen Maria, Paris’teki dairesinde münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Fotoğraflarla ve hatıralarla çevrili, şanlı geçmişinde yaşayan bir opera sanatçısı Norma Desmond ile oturur eski kayıtlarını dinlerdi. İki yıl sonra, 16 Eylül 1977 sabahı Callas, yatak odasının zemininde kalp krizinden yaşamın kaybetti ve ölü olarak bulundu. Maria veda ettiğinde sadece 53 yaşındaydı.
Jackie, yayıncılık alanında yeni bir kariyere başladı ve elmas satıcısı Maurice Tempelsman ile yeni bir aşk buldu. 1994 yılında 64 yaşındayken kanserden öldü.
Hem Jackie hem de Maria, milyonlar tarafından zamanlarının ikonları olarak hatırlanırken, bir zamanlar
dünyanın en zengin adamı olan Aristotle Onassis, bu olağanüstü dramdaki rolüyle hatırlanmaktadır.