GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTANDI! MISIR PRENSESİ VE İRAN KRALİÇESİ FEVZİYE’NİN YÜREK BURKAN HAYATI
Günümüzde…
YAHUDİLİKTE DİNLER ARASI EVLİLİK
Yahudilikte dinler arasında evliliğe karma evlilik de denir. Bu tür evlilikler tarihsel olarak, Yahudi liderler ve Yahudi aileler tarafından çok güçlü bir olumsuzlukla karşılandı ve bugün yine de bu olaylar tartışmalı bir konu olarak devam ediyor. Talmud’da ve bunun sonucunda ortaya çıkan tüm Yahudi yasalarında, Yahudi aydınlanmasının ardından, yeni Yahudi hareketinin ortaya çıkışına kadar (Haskala) tüm Yahudi yasalarında, bir Yahudi ile bir Yahudi olmayan arasındaki evlilik hem yasak, hem de Yahudi yasalarına göre geçersizdir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Pew Araştırma Merkezi’nin din ve kamusal yaşam projesi tarafından yürütülen bir 2013 araştırması, karışık evlilikler arasındaki evlilik oranlarının tüm Yahudiler arasında %58 ve Ortodoks olmayan Yahudiler arasında %71 olduğunu kaydetti.
Talmud, bir Yahudi ile Yahudi olmayan biri arasındaki evliliğin hem yasak olduğunu hem de Yahudi yasalarına göre bir evlilik teşkil etmediğini gösterir. Ancak Ester’in Pers kralıyla evliliği buna karşı ihlal olarak görülmez. Çünkü Ester bu konuda pasifti ve tüm Yahudi halkının hayatını kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye attı.
Hıristiyan hükümdarlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki birlikteliğe olumsuz baktılar ve ölüm cezasıyla defalarca yasakladılar. Ancak yavaş yavaş bir çok ülke bu kısıtlamaları kaldırdı. Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında evlilikler oluşmaya başladı.
Geleneksel Yahudilik, doğuştan bir Yahudi ile bir Yahudi olmayan arasındaki evliliği bir evlilik olarak görmez. Bu nedenle Yosef’in Asenat’la ve Boaz’ın Ruth’la birleşmeleri gibi, kutsal kitaptaki tüm pasajların, ancak yabancı eş Yahudi eşinin dinine geçişinden sonraki evlilikleri kabul etti.
Nazi Almanya’sında Yahudilerle “Alman kanı” olan kişiler arasındaki evlilikler Nürnberg Yasaları uyarınca yasaklanmıştı.
New York’taki en büyük reform sinagogu-Merkez Sinagog, ”dinler arası” evlilikler gerçekleştirir. Bu tür evlilikler, Yahudi devamlılığını güçlendirmek için yapılır (Yahudi olmayan eşin, Yahudiliğe geçmesi şartıyla). Pew Research tarafından gerçekleştirilen 2013 araştırması ”Yahudiler kendi aralarında evlenince ne olur?” kendi aralarında evlilik yapanların çocuklarının, kendi aralarında evlenme olasılıklarının çok daha yüksek olduğunu ve iki Yahudi ebeveyni olan kişilerin kendilerini dini olarak ateist, agnostik ya da “özellikle hiçbir şey” olarak tanımlamalarına göre, çok daha az muhtemel olduğunu gördü.
Ortodoks Yahudiliğin tüm dalları, Yahudilerin evlilikler konusundaki tarihsel tutumlarını takip eder ve bu nedenle, evliliklerin herhangi bir geçerliliği veya meşruiyeti olacağını reddeder ve farklı bir inancın üyesiyle cinsel ilişkiyi kesinlikle yasaklar. Ortodoks hahamlar, dinler arası düğünlerde görev almayı reddediyorlar ve ayrıca onlara başka şekillerde de yardım etmekten kaçınıyorlar. Laik evlilikler, Yahudiliğin kasıtlı bir reddi olarak görülür. Bazı Habad hahamları, modern Ortodoks Yahudileri olsalar da, evli bir kişi çoğunlukla kendi topluluğu ile olan ilişkisini kesmek zorunda kalır. Yahudi erkeklere, özellikle Yahudi kadınlarıyla iletişim kurmaları istenir, çünkü Ortodoks Yahudi yasaları babanın statüsü ne olursa olsun, yalnızca Yahudi kadınların çocuklarını Yahudi olarak kabul eder.
Yahudilikte Muhafazakar Hareket, karışık evliliği onaylamaz veya tanımaz, ancak Yahudi olmayan eşin aile içinde kabul edilmesini teşvik eder, bu kabulün eşin Yahudiliğe dönüşmesine yol açacağını umar. Rabinik uygulamanın hahamlar meclisi standartları, muhafazakar hahamların evliliklerde görevli olmalarını yasaklar. 1995’te Muhafazakar Yahudiliğin liderlik konseyi, evlilikler hakkında aşağıdaki açıklamayı yayınladı:
“Geçmişte evlilikler… bir isyan eylemi, Yahudiliğin reddi olarak görülüyordu. Kendi aralarında evlenmeyen Yahudiler genellikle aforoz edildi. Ama şimdi, evlilikler genellikle açık bir toplumda yaşamanın sonucudur…eğer çocuklarımız Yahudi olmayanlarla evlenirse, onları reddetmemeliyiz. Sevgimizi vermeye devam etmeli ve bu sayede Yahudi olsun veya olmasın hayatlarında bir ölçüde etkimizi korumalıyız. Hayat sürekli büyümeden oluşur ve yetişkin çocuklarımız henüz Yahudiliğin onlar için yeni bir anlam kazandığı bir aşamaya gelebilir. Ancak bir Yahudi ile Yahudi olmayan arasındaki evlilik, Yahudi cemaati için sevinç verici bir kutlama değildir…”
19. yüzyıldan itibaren hız kazanan karışık evlilikler, Arap ülkelerinde yaşayan Yahudilerin içinde ancak %1 bu tip evlilikler varken, aynı dönemlerde Berlin’de %18, Avusturya’da ise tüm Yahudilerin neredeyse yarısı Hıristiyan Avusturya’lılarla evleniyorlardı. Daha yakın zamanlarda örneğin ABD’de karışık evlilik oranı %47yi geçti. Bu Yahudiliğin kademeli olarak yok olmasına yol açma olasılığını arttırıyor. Bazı dini muhafazakarlar, artık mecazi olarak bu evliliklerden sessiz bir soykırım olarak bahsediyorlar. Öte yandan daha hoşgörülü ve liberal Yahudiler, dinler arası evliliği çok kültürlü bir topluma zenginleştirici bir katkı olarak benimsiyor. Akraba evliliğine yönelik tutumlardan bağımsız olarak, artık evli ebeveynlerin torunlarına ulaşmak için artan bir çaba var, her Yahudi mezhebi Yahudi olarak tanımlanmaları meselesine odaklanıyor; buradaki amaç genellikle torunları Yahudi cemaatine geri getirmek için ortaya çıktı.
Bazı durumlarda, Yahudi bir ebeveynin çocukları Yahudi etnik köken ve kimlik duygusunu korurken, bazı çocuklar da Yahudi olmayan ebeveynin dininde yetiştiriliyor.
Hıristiyan-Yahudi ilişkilerinde, dinler arası evlilik ve bununla bağlantılı Yahudi asimilasyonu olgusu hem Yahudi, hem de Hıristiyan liderler için bir endişe meselesidir. Çoğu ana akım Hıristiyan kiliseleri, Yahudilerin din değiştirmesini kabul eder ve hatta teşvik edebilir. Bununla birlikte bazı ilerici kiliseler, artık bu uygulamaya bağlı kalmayacaklarını kamuoyuna açıkladı. Bu kiliseler ikili anlaşma teolojisini benimser. Buna verilecek en iyi örnek ABD Başkanı Bill ve Hillary Clinton’ın kızları Chelsea ile evlenen Yahudi gencin düğünüdür. Düğün töreninde hem bir papaz ve hem de bir haham birlikte evlilik akdini gerçekleştirmişlerdir. Damadın başında kipası ve sırtında talleti vardır.
İsrael'de Karışık Evlilikler
Birçok İsrael’li Yahudi, karışık ilişkilere özellikle Yahudi kadınlar ve Müslüman erkekler arasındaki ilişkilere karşı çıkıyor. 2007’de yapılan bir kamuoyu araştırması, İsrael’li Yahudilerin yarısından fazlasının, bu evliliklerin “Ulusal İhanet” ile eşdeğer olduğuna inandığını ortaya koydu. 2005 yılında, aşırı milliyetçi Meir Kahane’nin bir öğrencisi olan Ben-Zion Gopstein, melezleşme karşı örgütü Lehava’yı kurdu. Grubun adı “Kutsal Topraklarda Asimilasyonu Önlemek İçin”in kısaltmasıdır. Bir grup Yahudi “Lehava” üyesi, Yeruşalayim’deki Pisgat Zeev semtinde, Yahudi kadınların Arap erkeklerle çıkmasını engellemek için devriye gezmeye başladı. Petah Tikva belediyesi de dinler arası ilişkileri önlemek için bir girişim duyurdu. Arkadaşlara ve ailelerine Araplarla çıkan Yahudi kızların ”bilgilendirilmeleri” için bir telefon hattı sağladı. Psikologların da bunun yanı sıra danışmanlık yapmalarını sağladı. Kiryat Gat şehri, okullarda Yahudi kızları, yerel Bedevi erkeklerle çıkmaya karşı uyarmak için bir okul programı başlattı. Dinler arası evlilikler İsrael’de çok nadirdir nüfusun 0.5’inin çok altına ulaşır.
Buna karşılık Rusya’dan göç eden Rus Yahudileri ile, Yahudi olduklarını iddia eden ve ülkede yaşayan bir çok şaibeli Yahudi Rusların çok sayıda evlilikleri mevcuttur.
Günümüzde…
Ben henüz yaklaşık olarak 5 yıldır İsrael’de yaşayan bir Türk Yahudi’si olarak, İsrael’in bu konudaki sosyolojik yapısından daha fazla, Türk Yahudi Cemaati hakkında daha sağlıklı fikirlere sahibim. Yaklaşık 25 yıl öncesine kadar parmakla sayılacak kadar gösterilen ve bilinen karışık evlilikler, günümüzde bir çığ gibi artarak, artık önlenemez bir vaziyete varmıştır. Türk Yahudi Cemaati bu karışık evliliklerden ötürü giderek erimekte ve yaşlı bir nüfusa çokça sahip olduğundan, onların vefat etmesi ve karışık evliliklerden doğan çocukların çoğalmasından ötürü bu ürkütücü sayılara ulaşmaya hızla tırmanmaktadır. Özellikle son 20-25 yıl içinde gençlerin özellikle üniversite öğrenimi esnasında çok fazla iletişimde bulundukları geniş topluma her şekilde entegre olmaları bu rakamları her gün birkaç katına katlamaktadır.
Önce bu olaya şiddetle karşı çıkan Yahudi ebeveynler, zamanla esnemeye başlamışlar ve çocuklarını tümden kaybetmemek adına bu evliliklere rıza göstermeye başlamışlardır. Bu gün kesinlikle bu olaydan etkilenmemiş bir aile neredeyse yok gibidir. Çocukların nasıl yetiştirileceğine karar veren genç çiftleri ise aileleri bağırlarına taş basarak izlemeye adeta mahkum oluyorlar. Türkiye Yahudi Cemaati, Müslüman bir Türk kızını veya erkeğini Yahudi dinine kabul etmez. Bu nedenle bu çiftlerden yek diğeri Yahudi olmak istese de olamaz. Böylece Yahudi bir rabinik düğünle değil, T.C. medeni hukuku gereğince yapılan belediye nikahı ile evlenebilirler. Eğer Yahudi olan taraf kadın ise ,Yahudi hukuku gereğince yeni doğan çocuk Yahudi kabul edilir, fakat bebek erkek ise 8 günlükken değil, 15 günlükken sünnet edilir. Bunun yanı sıra dini Yahudi olan erkekle, Yahudi olmayan anneden doğan çocuk ise dinen Yahudi sayılmaz. Esasen yasak olan bu evliliklerden doğan evliliklerin çocuklarının cemaatten dışlanmaması için Yahudi dini yetkilileri, her şeye rağmen, elden geldiğince esneklik göstererek, bu çocukların topluma kazandırılmaları için azami desteği vermekten de çekinmemektirler.
Türkiye Yahudilerinin her şeyde olduğu dünyadaki değişimlerin veya dertlerin tümünü neredeyse 40 yıllık bir zaman diliminden sonra yakalayabildikleri için, bu günkü karışık evlilik furyasının getirdiği problemleri yeni yeni öğrenip, bu yutulması ağır lokmayı, yavaş yavar içselleştirme yoluna gitmektedir.
İngiltere’den bağımsızlığını elde eden Mısır’ın ilk Kralı I. Fuad ve kendisinden 26 yaş küçük olan ikinci eşi Nazlı Sabri’nin aylardır beklediği gün gelmişti. 1921’in 5 Kasım sabahında İskenderiye’de dünyaya gözlerini açan Fevziye bebek dillere destan güzelliğiyle adını tüm dünyaya duyuracaktı. Daha sonra Mısır kralı olacak I.Faruk’tan sonra gelen dört kız kardeşin en büyüğüydü. Doğduğu günden beri sıkı bir eğitim sürecinden geçti, sarayda yabancı bakıcılar tarafından büyütüldü. Üniversite okumak için İsviçre’ye gitmeden önce, sarayda yabancı dil ve müzik dersleri aldı. Arapçaya ek olarak akıcı bir şekilde Fransızca ve İngilizce de konuşabiliyordu. İsviçre’ye gittiğinde yolu İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ile kesişecekti. Üstelik Pehlevi onun hayatının dönüm noktalarından birinde başrolde olacaktı. İsviçre’den ülkesine döndükten sonra, alınan bir kararla hayatı altüst oldu. 18 yaşına kadar mutluluk içinde geçen ömrünün geri kalanında Fevziye’yi acı dolu günler bekliyordu.
İRAN ŞAHININ OĞLUYLA EVLENMEYİ KABUL ETTİ
1900’lü yılların ilk yarısında, İran Şahı Rıza Pehlevi kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyordu. Atatürk’ün inkılapları ve ileri görüşlülüğü, İran Şahı Pehlevi’nin ülkesinde yapacağı atılımlar için her zaman rehberlik etmişti. Atatürk yaptıkları bir görüşmede, Pehlevi’ye, Ortadoğu'da iki güçlü ülkenin bir akrabalık bağı kurmasının bölge için çok iyi sonuçlar verebileceğini söylemişti. O dönem Ortadoğu'da, 1.Faruk yönetimindeki Mısır hızla gelişiyor ve modernleşiyordu. İran Şahı Pehlevi, işlerin pek iyi gitmediği ülkesi için Mısır ile akrabalık kurmanın mantıklı olabileceğini düşünerek Veliahtı Muhammed Rıza Pehlevi’ye bu fikri açıkladı.
Genç prens, babasının düşüncesine sıcak bakınca, Mısır prenseslerinin fotoğrafları genç veliahta gösterildi. Aslında İranlı bir kıza aşık olan veliaht prens, Mısır prensesi Fevziye’yi bir İngiliz dergisinin kapağında görünce onunla evlenmek istedi. O sırada eğitimini tamamlayıp ülkesine dönen, daha sonradan güzelliği nedeniyle ‘Asya Venüsü’ lakabıyla tanınacak olan Fevziye ise sıkıcı bulduğu saray hayatına uyum sağlamaya çalışıyor ve hayatını değiştirebilecek hayaller kuruyordu.
MISIR PRENSESİ İRAN KRALİÇESİ OLDU
İki ülke arasındaki hazırlıklar iki tarafın da onayıyla hemen başlatıldı, Muhammed Rıza ve Fevziye düğünden önce birbirlerini sadece nişan töreninde görmüşlerdi. Eğitimli ve dünyalar güzeli prensesin hayatı artık değişiyordu. Mısırın son prensesi ve İran’ın ilk imparatoriçesi Fevziye ve Muhammed Rıza, 40 gün 40 gece süren törenlerle 15 Mart 1939’da Kahire’de Abdeen Sarayı’nda evlendi. Prenses Fevziye’nin acıklı günleri işte tam da bu evlilikle başladı.
Çiftin çocukları, evliliklerinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra dünyaya geldi. Takvimler 27 Ekim 1940’ı gösterdiğinde, Fevziye ve Veliaht Muhammed Rıza Pehlevi, Şehnaz adını verdikleri kız çocuklarını kucaklarına aldı. Evliliğin mimarı olan İran Şahı baba Rıza Pehlevi ise saltanatının son yılındaydı. Minik Şehnaz henüz 11 aylıkken, Prens Muhammed Rıza Pehlevi, babasının tahttan çekilmesiyle İran Şahı oldu. Takip eden yılda Kraliçe Fevziye’nin İngiliz fotoğrafçı Cecil Beaton tarafından çekilen fotoğrafı, dönemin ünlü haber dergisi ‘Life’ın 21 Eylül 1942 tarihli sayısının kapağı oldu.
KIZ ÇOCUK DOĞURDUĞU İÇİN SEVİLMİYORDU
Tüm gözler onun üzerindeydi ancak Fevziye mutlu değildi. Ortadoğu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kahire’den sonra Tahran, ’Asya Venüsü’ne hiç de cazip gelmiyordu. Şehrin yolları toprak, binalar ve evler demode, Gülistan Sarayı ise büyük bir villadan ibaretti. Kraliçenin İran’ın iklimine alışamaması nedeniyle sağlığının bozulması ve Şah’ın başka kadınları alenen Gülistan Sarayı’na getirerek kendisini aldatması gibi sebepler evliliğin bitmesi için aslında yeterliydi. Üstelik dillere destan güzelliği ve hüzünlü bakışlarıyla herkesi büyüleyen Fevziye, erkek yerine bir kız çocuğu doğurması nedeniyle, sarayda ve saray dışında da sevilmiyordu. Kayınvalidesi ve görümceleri ona çok kötü davranıyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin ardından boşanmaya karar verdi. Takvimler 1945’i gösterdiğinde boşanmak için başlatacağı işlemlerin yeterli olacağını düşünüyordu. Ancak hesap edemediği çok önemli bir şey vardı.
BAŞINA GELECEKLERDEN HABERSİZDİ
Kızı Şehnaz’ı alıp Kahire’ye dönmeye karar verdi. Kocasi Şah Pehlevi, eşinin bu isteğine karşı çıkmamış ve kabul etmişti. Fevziye ummadığı bu kabulden sonra çok sevinmiş ve mutlu olmuştu. Fakat işler hiç de Fevziye’nin düşündüğü gibi kolay değildi. Kraliçe olduğu İran’dan, prenses olduğu Mısır’a dönmek istiyordu.
Kızıyla birlikte uçağa binen ‘Asya Venüsü’ artık Kahire uçuşunun başlamasını bekliyordu. Şah kızıyla uzun uzun vedalaşmıştı. Uçak henüz kalkmadan Şah arabasının içinde hala pistteydi. Protokol Şefi’ni uçağa göndererek kızı Şehnaz’ı son bir kez öpebilmesi için izin istedi. Fevziye kızını muhafıza verdi ve kızının, babası Şah’la son bir kez vedalaşması için gitmesine izin verdi.
FİLM GİBİ SAHNE
Minik Şehnaz uçaktan inince uçağın kapıları hızla kapatıldı ve Şah Pehlevi’nin emriyle Fevziye, kızı olmadan Kahire’ye yola çıkarıldı. Kocasının kurduğu tuzağı çok geç fark eden ve durumdan hiç şüphelenmeyen Fevziye’nin kızıyla yaşadığı yıllar süren ayrılığı işte bu film gibi sahneyle başladı. Uçakta haykırdı, kendini yerlere attı. Pilota geri dönmesi için yalvardı. Fakat emir kesindi. Şahın emrine kimse karşı gelemezdi. Kızı olmadan Kahire’de mutsuz günler geçirmeye devam eden Fevziye, kendisine büyük acı yaşatan kocası Muhammed Rıza Pehlevi’den resmi olarak ancak 17 Kasım 1948’de boşanabildi. Şah Pehlevi, Fevziye’den boşandıktan sonra önce Süreyya Bahtiyari ile, sonra ise Farah Diba ile evlendi.
KIZINA HASRET KALDI AMA PES ETMEDİ
Prenses Fevziye Fuad, Şah’tan boşandıktan beş ay sonra 28 Mart 1949’da Kahire’deki Kubbe Sarayın’da Çerkez asıllı diplomat ve 1. Faruk’un yaveri İsmail Şirin ile evlendi. Çiftin bir kızı ve bir oğlu oldu. 1952’de ağabeyi Kral Faruk tahttan indirilip sürgüne gönderilince, cumhuriyet ilan edildi ve kraliyet ailesi ülke dışına çıktı. Ancak ailesinin aksine Fevziye doğup büyüdüğü Mısırda kalmayı tercih etti.Kalan ömrünü İskenderiye ve Kahire’de geçirdi. 1994’te eşi, 2009’da ise kızı Nadia öldü. Dünyalar güzeli Mısır prensesi Fevziye’nin ihtişamlı hayatı, böyle hazin bir biçimde sona erdi.
Henüz 6 yaşındayken yollarının ayrıldığı kızı Şehnaz’la yıllar sonra İsviçre’de bir araya geldi. Kızı Şehnaz annesine mesafeliydi. Kızı onunla bir bağ oluşturmaya hevesli değildi. İkili birkaç kez buluşmalarına rağmen soğukluk ortadan kalkmadı. Fevziye bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Yaşadığı büyük hasret ve acıya rağmen hiçbir zaman pes etmedi
Fevziye yaşadığı zorluklara rağmen kararlı duruşu ve güçlü karakteriyle günümüzde de birçok kadına ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
Fevziye 2 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’ın İskenderiye şehrinde, 92 yaşındayken hayata veda etti.
Çocukları: İran prensesi Şehnaz Pehlevi. Ardeşir Zahidi ile evlendi ve Zahra Mahnaz adında bir kızı oldu,
İkinci eşinden; Nadia Şirin, Hüseyin Şirin Efendi.
Kaynak: Wikipedia