GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTANDI! MISIR PRENSESİ VE İRAN KRALİÇESİ FEVZİYE’NİN YÜREK BURKAN HAYATI
ALTI GÜN SAVAŞI
(5-10 HAZİRAN 1967)
6 Gün Savaşı, 1967’de İsrael ile Arap Devletleri Mısır, Suriye ve Ürdün arasında geçen kısa ama kanlı bir çatışmaydı. İsrael ile komşuları arasında yıllarca süren diplomatik sürtüşme ve çatışmaların ardından, İsrael Savunma Kuvvetleri, Mısır ve müttefiklerinin hava kuvvetlerini sakat bırakan önleyici hava saldırıları başlattı. İsrael daha sonra başarılı bir kara saldırısı düzenledi ve Mısır’dan Sina Yarımadası ve Gazze Şeridini, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Yeruşalayim’i ve Suriye’den Golan Tepeleri’ni ele geçirdi. Kısa süreli savaş BM aracığı ile ateşkesle sona erdi, ancak Ortadoğu haritasını önemli ölçüde değiştirdi ve kalıcı bir jeopolitik sürtüşmeye yol açtı.
ARKA PLAN VE GERGİNLİK
Savaşın başlamasından önce, Filistinli gerilla grupları tarafından İsrael’e yönelik saldırılar düzenlendi. Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün saldırıları arttı ve bu da İsrael'in maaliyetli misillemelerine yol açtı. Kasım 1966’da Ürdün’ün Batı Şeria’daki Al-Samü köyüne İsrael saldırısı 18 ölü ve 54 yaralı bıraktı ve Nisan 1967’de Suriye ile bir hava savaşı sırasında, İsrael Hava Kuvvetleri, 6 Suriye MİG savaş uçağını düşürdü. Ek olarak, Mayıs ayındaki Sovyet istihbaratı raporları, İsrael’in Suriye’ye karşı bir kampanya planladığını ve yanlış olmasına rağmen, bu bilgi İsrael ile Arap komşuları arasındaki gerilimi daha da arttırdığını belirtti.
Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır daha önce İsrael’e karşı, Suriye ve Ürdün’e yardım etmemesi nedeniyle sert eleştirilere maruz kalmıştı; ayrıca Mısır’ın Sina’daki İsrael sınırında konuşlanmış Birleşmiş Milletler Acil Durum Gücü’nün (UNEF) arkasına saklanmakla da suçlanmıştı. Ancak şimdi, Suriye’ye desteğini açık bir şekilde göstermek için harekete geçti: 14 Mayıs 1967’de Nasır, Sina’daki Mısır kuvvetlerini seferber etti; 18 Mayıs'ta orada bulunan UNEF’in görevden alınmasını resmen talep etti; 22 Mayıs’ta Akabe Körfezini İsrael gemilerine kapattı ve böylece İsrael’in liman kenti Eilat’ı etkili bir şekilde ablukaya aldı. 30 Mayıs’ta Ürdün Kralı Hüseyin, Kahire’ye geldi. Ürdün güçlerini Mısır komutası altına vererek, Mısır ile karşılıklı bir savunma anlaşması imzaladı; kısa bir süre Irak da bu ittifaka katıldı.
SAVAŞIN ANA OLAYLARI
Arap komşularının görünürdeki seferberliğine yanıt olarak, 5 Haziran sabahı erken saatlerde, İsrael Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar alçaktan uçarak, radarlara takılmadan Mısır Askeri Hava Alanı’nda bekleyen 400 Mısır uçağını bombalayarak imha etti. Mısır'ın hava gücünün yüzde doksanından fazlası yok edildi. Benzer bir hava saldırısı ile Suriye Hava Kuvvetlerini de etkisiz hale getirdi. Hava koruması olmadan, Mısır ordusu saldırılara karşı savunmasız kaldı. Üç gün içinde İsrael’liler sahada ezici bir zafer elde ederek Gazze şeridini ve tüm bölgeyi ele geçirdi. Süveyş Kanalının doğusuna kadar bütün Sina Yarımadası’nı ele geçirdi.
5 Haziran'da Ürdün Kuvvetleri, İsrael’in Kral Hüseyin’e Ürdün’ü savaşın dışında tutması yönündeki uyarısını dikkate almadan, Batı Yeruşalayim’i bombalamaya başladığında, ancak ezici bir İsrael saldırısyla karşı karşıya kaldığında, bir de Doğu Yeruşalayim cephesi açıldı. Genelkurmay Başkanı Yitshak Rabin'in itirazlarına aldırış etmeyen Milli Savunma Bakanı olan Moşe Dayan, Uzi Narkiss’in komutasındaki paraşütçü birliklerini Doğu Yeruşalayim’e indirtti. 7 Haziranda İsrael Kuvvetleri, Ürdün güçlerini Doğu Yeruşalayimden dışarı attı. 19 yıl sonra Yeruşalayim’in Eski Şehri, Batı Duvarı Kotel ha-Maaravi, bütün haşmetiyle İsrael askerlerinin önüne çıkıverdi. Bu çatışma ile Doğu Yeruşalayim, Batı Şeria ve çevredeki bazı Ürdün yerleşimleri İsrael’in eline geçti. Yeruşalayim’in yeniden birleşmesi ve Eski Şehir’de kontrolü ele geçiren İsrael birliklerinin fotoğrafları ve filmleri savaşın ikonik görüntülerini bütün dünyaya servis etti. Ordu hahambaşısı Goren, Kotel ha-Maaravi’nin önünde şofar çaldı ve şükür duaları ile Yahudilerin 3.000 yıllık başkentleri yeniden aslına kavuştu. Ateşkes çağrısında bulunan BM Güvenlik Konseyi, 7 Haziran’da İsrael ve Ürdün tarafından hemen kabul edilen ateşkesi hayata geçirdi. Mısır ertesi gün kabul etti. Ancak Suriye direndi ve Kuzey İsrael’in köylerini bombalamaya devam etti. 9 Haziran’da İsrael müstahkem bölgeye bir saldırı başlattı. Golan Tepeleri, bir günlük yoğun çatışmanın ardından Suriye güçlerinden, İsrael’in eline geçti. Suriye ateşkesi 10 Haziran’da kabul etti.
SAVAŞ SONRASI VE MİRAS
Arap ülkelerinin savaştaki kayıpları felaket oldu. Mısır’ın asker zaiyatı 11.000’den fazla, Ürdün’de 6.000 ve Suriye’de 1.000 asker hayatını kaybederken, İsrael’in toplam asker kaybı 700 kişiydi. Arap orduları ayrıca ağır silah ve teçhizat kaybına uğradı. Yenilginin dengesizliği hem Arap kamuoyunu, hem de siyasi seçkinleri demoralize etti. Nasır, 9 Haziran’da istifasını açıkladı, ancak kısa sürede görevde kalmasını isteyen kitlesel gösterilere boyun eğdi. Bölgenin önde ve tartışmasız zaferini kanıtlamış olan İsrael’de coşku vardı.
Savaş, yüzbinlerce mülteci yarattığı ve İsrael yönetimi altındaki işgal altındaki topraklarda bir milyondan fazla Filistinliyi getirdiği, İsrael ile Filistinliler arasındaki çatışmalar yeni bir aşamanın başlangıcına işaret etti. Savaştan aylar sonra, Kasım ayında Birleşmiş Milletler, İsrael’in kalıcı barış karşılığında, savaşta ele geçirdiği topraklarından çekilmesi çağrısında bulunan 242 sayılı BM kararını kabul etti. Bu karar, Mısır ve Camp David Anlaşmaları ve Filistinlilerle iki devletli bir çözüm için baskı da dahil olmak üzere İsrael ve komşuları arasındaki diplomatik çabaların temeli oldu. Bütün bu müzakerelerden sonra, bunlardan İsrael-Mısır Camp David Anlaşmaları uyarınca yalnızca Sina Yarımadası iade edilirken, Golan Tepeleri ve Doğu Yeruşalayim, resmen İsrael tarafından ilhak edildi. Bu arada Gazze Şeridi ve Batı Şeria, İsrael askeri işgali altına alınırken, Filistinliler bu topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurmaya çalıştılar ve Yeruşalayim’in siyasi statüsü 21. yüzyılda dahi dünyada, oldukça tartışmalı bir konu olarak kaldı.
İngiltere’den bağımsızlığını elde eden Mısır’ın ilk Kralı I. Fuad ve kendisinden 26 yaş küçük olan ikinci eşi Nazlı Sabri’nin aylardır beklediği gün gelmişti. 1921’in 5 Kasım sabahında İskenderiye’de dünyaya gözlerini açan Fevziye bebek dillere destan güzelliğiyle adını tüm dünyaya duyuracaktı. Daha sonra Mısır kralı olacak I.Faruk’tan sonra gelen dört kız kardeşin en büyüğüydü. Doğduğu günden beri sıkı bir eğitim sürecinden geçti, sarayda yabancı bakıcılar tarafından büyütüldü. Üniversite okumak için İsviçre’ye gitmeden önce, sarayda yabancı dil ve müzik dersleri aldı. Arapçaya ek olarak akıcı bir şekilde Fransızca ve İngilizce de konuşabiliyordu. İsviçre’ye gittiğinde yolu İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ile kesişecekti. Üstelik Pehlevi onun hayatının dönüm noktalarından birinde başrolde olacaktı. İsviçre’den ülkesine döndükten sonra, alınan bir kararla hayatı altüst oldu. 18 yaşına kadar mutluluk içinde geçen ömrünün geri kalanında Fevziye’yi acı dolu günler bekliyordu.
İRAN ŞAHININ OĞLUYLA EVLENMEYİ KABUL ETTİ
1900’lü yılların ilk yarısında, İran Şahı Rıza Pehlevi kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyordu. Atatürk’ün inkılapları ve ileri görüşlülüğü, İran Şahı Pehlevi’nin ülkesinde yapacağı atılımlar için her zaman rehberlik etmişti. Atatürk yaptıkları bir görüşmede, Pehlevi’ye, Ortadoğu'da iki güçlü ülkenin bir akrabalık bağı kurmasının bölge için çok iyi sonuçlar verebileceğini söylemişti. O dönem Ortadoğu'da, 1.Faruk yönetimindeki Mısır hızla gelişiyor ve modernleşiyordu. İran Şahı Pehlevi, işlerin pek iyi gitmediği ülkesi için Mısır ile akrabalık kurmanın mantıklı olabileceğini düşünerek Veliahtı Muhammed Rıza Pehlevi’ye bu fikri açıkladı.
Genç prens, babasının düşüncesine sıcak bakınca, Mısır prenseslerinin fotoğrafları genç veliahta gösterildi. Aslında İranlı bir kıza aşık olan veliaht prens, Mısır prensesi Fevziye’yi bir İngiliz dergisinin kapağında görünce onunla evlenmek istedi. O sırada eğitimini tamamlayıp ülkesine dönen, daha sonradan güzelliği nedeniyle ‘Asya Venüsü’ lakabıyla tanınacak olan Fevziye ise sıkıcı bulduğu saray hayatına uyum sağlamaya çalışıyor ve hayatını değiştirebilecek hayaller kuruyordu.
MISIR PRENSESİ İRAN KRALİÇESİ OLDU
İki ülke arasındaki hazırlıklar iki tarafın da onayıyla hemen başlatıldı, Muhammed Rıza ve Fevziye düğünden önce birbirlerini sadece nişan töreninde görmüşlerdi. Eğitimli ve dünyalar güzeli prensesin hayatı artık değişiyordu. Mısırın son prensesi ve İran’ın ilk imparatoriçesi Fevziye ve Muhammed Rıza, 40 gün 40 gece süren törenlerle 15 Mart 1939’da Kahire’de Abdeen Sarayı’nda evlendi. Prenses Fevziye’nin acıklı günleri işte tam da bu evlilikle başladı.
Çiftin çocukları, evliliklerinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra dünyaya geldi. Takvimler 27 Ekim 1940’ı gösterdiğinde, Fevziye ve Veliaht Muhammed Rıza Pehlevi, Şehnaz adını verdikleri kız çocuklarını kucaklarına aldı. Evliliğin mimarı olan İran Şahı baba Rıza Pehlevi ise saltanatının son yılındaydı. Minik Şehnaz henüz 11 aylıkken, Prens Muhammed Rıza Pehlevi, babasının tahttan çekilmesiyle İran Şahı oldu. Takip eden yılda Kraliçe Fevziye’nin İngiliz fotoğrafçı Cecil Beaton tarafından çekilen fotoğrafı, dönemin ünlü haber dergisi ‘Life’ın 21 Eylül 1942 tarihli sayısının kapağı oldu.
KIZ ÇOCUK DOĞURDUĞU İÇİN SEVİLMİYORDU
Tüm gözler onun üzerindeydi ancak Fevziye mutlu değildi. Ortadoğu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kahire’den sonra Tahran, ’Asya Venüsü’ne hiç de cazip gelmiyordu. Şehrin yolları toprak, binalar ve evler demode, Gülistan Sarayı ise büyük bir villadan ibaretti. Kraliçenin İran’ın iklimine alışamaması nedeniyle sağlığının bozulması ve Şah’ın başka kadınları alenen Gülistan Sarayı’na getirerek kendisini aldatması gibi sebepler evliliğin bitmesi için aslında yeterliydi. Üstelik dillere destan güzelliği ve hüzünlü bakışlarıyla herkesi büyüleyen Fevziye, erkek yerine bir kız çocuğu doğurması nedeniyle, sarayda ve saray dışında da sevilmiyordu. Kayınvalidesi ve görümceleri ona çok kötü davranıyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin ardından boşanmaya karar verdi. Takvimler 1945’i gösterdiğinde boşanmak için başlatacağı işlemlerin yeterli olacağını düşünüyordu. Ancak hesap edemediği çok önemli bir şey vardı.
BAŞINA GELECEKLERDEN HABERSİZDİ
Kızı Şehnaz’ı alıp Kahire’ye dönmeye karar verdi. Kocasi Şah Pehlevi, eşinin bu isteğine karşı çıkmamış ve kabul etmişti. Fevziye ummadığı bu kabulden sonra çok sevinmiş ve mutlu olmuştu. Fakat işler hiç de Fevziye’nin düşündüğü gibi kolay değildi. Kraliçe olduğu İran’dan, prenses olduğu Mısır’a dönmek istiyordu.
Kızıyla birlikte uçağa binen ‘Asya Venüsü’ artık Kahire uçuşunun başlamasını bekliyordu. Şah kızıyla uzun uzun vedalaşmıştı. Uçak henüz kalkmadan Şah arabasının içinde hala pistteydi. Protokol Şefi’ni uçağa göndererek kızı Şehnaz’ı son bir kez öpebilmesi için izin istedi. Fevziye kızını muhafıza verdi ve kızının, babası Şah’la son bir kez vedalaşması için gitmesine izin verdi.
FİLM GİBİ SAHNE
Minik Şehnaz uçaktan inince uçağın kapıları hızla kapatıldı ve Şah Pehlevi’nin emriyle Fevziye, kızı olmadan Kahire’ye yola çıkarıldı. Kocasının kurduğu tuzağı çok geç fark eden ve durumdan hiç şüphelenmeyen Fevziye’nin kızıyla yaşadığı yıllar süren ayrılığı işte bu film gibi sahneyle başladı. Uçakta haykırdı, kendini yerlere attı. Pilota geri dönmesi için yalvardı. Fakat emir kesindi. Şahın emrine kimse karşı gelemezdi. Kızı olmadan Kahire’de mutsuz günler geçirmeye devam eden Fevziye, kendisine büyük acı yaşatan kocası Muhammed Rıza Pehlevi’den resmi olarak ancak 17 Kasım 1948’de boşanabildi. Şah Pehlevi, Fevziye’den boşandıktan sonra önce Süreyya Bahtiyari ile, sonra ise Farah Diba ile evlendi.
KIZINA HASRET KALDI AMA PES ETMEDİ
Prenses Fevziye Fuad, Şah’tan boşandıktan beş ay sonra 28 Mart 1949’da Kahire’deki Kubbe Sarayın’da Çerkez asıllı diplomat ve 1. Faruk’un yaveri İsmail Şirin ile evlendi. Çiftin bir kızı ve bir oğlu oldu. 1952’de ağabeyi Kral Faruk tahttan indirilip sürgüne gönderilince, cumhuriyet ilan edildi ve kraliyet ailesi ülke dışına çıktı. Ancak ailesinin aksine Fevziye doğup büyüdüğü Mısırda kalmayı tercih etti.Kalan ömrünü İskenderiye ve Kahire’de geçirdi. 1994’te eşi, 2009’da ise kızı Nadia öldü. Dünyalar güzeli Mısır prensesi Fevziye’nin ihtişamlı hayatı, böyle hazin bir biçimde sona erdi.
Henüz 6 yaşındayken yollarının ayrıldığı kızı Şehnaz’la yıllar sonra İsviçre’de bir araya geldi. Kızı Şehnaz annesine mesafeliydi. Kızı onunla bir bağ oluşturmaya hevesli değildi. İkili birkaç kez buluşmalarına rağmen soğukluk ortadan kalkmadı. Fevziye bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Yaşadığı büyük hasret ve acıya rağmen hiçbir zaman pes etmedi
Fevziye yaşadığı zorluklara rağmen kararlı duruşu ve güçlü karakteriyle günümüzde de birçok kadına ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
Fevziye 2 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’ın İskenderiye şehrinde, 92 yaşındayken hayata veda etti.
Çocukları: İran prensesi Şehnaz Pehlevi. Ardeşir Zahidi ile evlendi ve Zahra Mahnaz adında bir kızı oldu,
İkinci eşinden; Nadia Şirin, Hüseyin Şirin Efendi.
Kaynak: Wikipedia