GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTANDI! MISIR PRENSESİ VE İRAN KRALİÇESİ FEVZİYE’NİN YÜREK BURKAN HAYATI
GERİ DÖNÜŞ YASASI
Geri Dönüş Yasası (İbranice: Hok Ha-Şvut), 5 Temmuz 1950 tarihinde İsrael'de yürürlüğe giren, Yahudilere İsrael’e dönme ve İsrael vatandaşı olma hakkını tanıyan yasasıdır. Geri Dönüş Yasası’nın ilk bölümünde şu deklarasyon vardır:
“Her Yahudi, bu ülkeye ole (göçmen) olarak gelme hakkına sahiptir.”
Geri Dönüş Yasası ile İsrael Devleti, Siyonizm hareketinin amacı olan 'Bir Yahudi Devleti kurulması' ilkesini, ülkenin kurulmasıyla, Siyonizm ilkesine yönelik uygun bir şekilde hayata geçirmiştir.
1970’te giriş ve yerleşme hakkı, büyükbabası veya büyükannesinin Yahudi bir kişiyle evli olan kişilere de verildi. Bu kişilerin tanımını yapan Ortodoks Halaha Kanunlarına göre Yahudi olup olmadıkları önemli değildi.
İsrael’e varıldığı gün ya da daha sonraki günlerde, İsrael’e gelen kişi, Geri Dönüş Yasası gereğince, ole (göçmen) olduğunu belirten bir sertifika alır. Ole’nin İsrael vatandaşı olup olmama kararını vermek için üç ayı vardır. Bu dönem içerisinde vatandaşlık alınır veya geri çevirilebilir. Ole olma hakkı, Yahudilere veya devletin güvenliğine zarar verecek girişimlerde bulunması durumunda kişiden alınır. Ayrıca geçmişinde halkın güvenliğini tehlikeye atacak suçlarda bulunduysa, ole olma hakkı elinden alınır.
Yasanın Tarihi
Geri Dönüş Yasası, 5 Temmuz 1950 tarihinde, Knesset tarafından oybirliği ile kabul edildi. Bu tarih, Siyonist vizyoner Theodore Hertzl’in ölümüyle aynı güne denk gelsin diye seçildi. Kanuna göre:
“Her Yahudi, bu ülkeye ole (göçmen) olarak gelme hakkına sahiptir.”
Knesset’te yaptığı deklarasyonda, dönemin başbakanı David Ben-Gurion, bu yasanın bir hak tanımadığını ve aslında bir Yahudi’nin zaten sahip olduğu hakkı tekrar doğruladığını iletti (Birthright).
“Bu yasa devlete, yurt dışında yaşayan Yahudiler için yerleşme hakkı bağışlamıyor; her Yahudi’nin doğuştan gelen bu hakkını tekrar doğruluyor sadece; Devlet, diaspora Yahudilerine geri dönüş hakkı vermiyor, aslında devlet olmanın önünde olan gerekliliği olduğu için, Yahudiler ve anavatanın arasındaki tarihi gerçeği kabul ediyor.”
Göçle ilgili diğer konuları içeren, diğer kanun, 1952 vatandaşlık kanununda onaylandı.
Başlangıçta, Geri Dönüş Yasası’ndaki haklar sadece Yahudilere yönelikti. Buna rağmen kimin Yahudi olup olmadığına açıklık getiremeyen yasama organı, kanunda bu tanımı yapmadı ve zamanla bir sorunun kendisi tarafından çözülmesine bıraktı. Sonuç olarak, kanun kendini geleneksel Alaha tanımına dayadı. Ama Yahudi’nin kim olduğu açıklamasının olmaması, değişen görüşlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bunun sonucu olarak da, birçok farklı Yahudilik akımlarının tanınmak için yarışa girmesine sebep oldu.
Geri Dönüş Yasasıyla, İsrael’e göç eden herkes İsrael vatandaşlığına sahip olur. Buna rağmen geri dönüş yasasıyla göç eden herkesin otomatik olarak “Yahudi” kabul edilmesi üzerine farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Alaha geleneklerine göre, bir kişi sadece annesi Yahudi ise veya Yahudiliğe dönerse Yahudi’dir. Ortodoks Yahudiler, Reformist ve Muhafazakar Yahudilerin dönüştürülmelerini tanımamaktadır. Buna rağmen, Yahudiliğin hangi dalından gelirse gelsin, kanun her Yahudi’nin İsrael’e göçmesine ve vatandaşlık almasına izin vermektedir.
Yahudi Soyu Yasa Değişikliği
Geri Dönüş Yasası, 1970 yılında değiştirildi ve Yahudi olmayan kişiler diğer dönüş kanunu kapsamına alındı. 2 numaralı değişikliğe göre;
“Yahudilerin bu kanun kapsamındaki hakları, uyruk kanunu kapsamındaki ole’nin hakları ve bir ole’nin başka herhangi bir kanun kapsamındaki hakları, bir Yahudi’nin torunlarına ve çocuklarına verilir. Ayrıca, bir Yahudi’nin eşine, bir Yahudi’nin çocuğunun eşine ve bir Yahudi’nin torununun eşine de bu haklar tanınır. Bu haklar sadece gönüllü bir şekilde Yahudilikten vazgeçip başka dini seçenlere tanınmaz.”
1970’den itibaren, kanunun kapsamına giren gruplar şunlardır:
a- Ortodoks Yahudilik inançlarına göre, bir Yahudi anneden doğan veya annesinin annesi Yahudi olan kişiler.
b- Yahudi soyuna sahip kişiler (Yahudi babası veya büyükbabası olan).
c- Yahudi dinine dönen kişiler.
Alaha’ya göre hala Yahudi olsalar da, Yahudilikten istekleriyle ayrılanlar, geri dönüş yasası ile İsrael’e gelip vatandaşlık alamazlar. 1970 yasa değişikliği, ”Yahudi kimdir?” tartışması ile doğmuştur. O zamana kadar, kanun bu soruyla ilgilenmiyordu. Kararın kapsayıcı olmasının birçok açıklaması oldu. Bunlardan biri Nürnberg Kanunları’nın, kimin Yahudi olduğuyla ilgili Alaha inançlarını önemsememesiydi. Başka bir açıklama ise, hükümetin anti-semitik kampanyası sonrasında, Polonya’dan gelen 1968 göç dalgasıydı. Bu göçmenler çok asimile olmuştu ve birçok Yahudi olmayan aile üyelerine sahiptiler.
Başka bir açıklama ise, göçmen sayısını artırarak, artan Arap nüfusunu dengelemekti. Demografik tehlike olarak görülen, Arap nüfusu artışı, İsrael’e göçebilme şartlarını değiştirtti. Diğer bir açıklama, negatif bir perspektife sahip olarak, dindar Yahudiler tarafından ortaya atılmıştır. Onlara göre, laik hükümet unsurları, İsrael’deki dindar kesimlerin politika üzerindeki etkilerini azaltmak için, laik ve Yahudi olmayan eşleri kabul ediyorlardı. İsrael Hahambaşılığı tamamen Ortodoks bir yapı olmakla birlikte, çok daha sınırlı ve katı bir Yahudilik tanımına sahiptir. Bu nedenle Geri Dönüş Yasası ile İsrael vatandaşlığı almış binlerce kişiye, Hahambaşılık, Yahudi evliliği izni vermemiştir. 2008 yılı itibariyle 2,734,245 Yahudi, 1950 yılından bu yana İsrael’e göçmüş oldu. Yüzlerce ve binlerce kişi, Ortodoks Yahudi tanımlarına göre Yahudi olarak kabul edilmemelerine rağmen, İsrael vatandaşlığı aldı.
Vatandaşlık Reddi
Geri Dönüş Yasası’nın 2(b) kısmı, İçişleri bakanlığına, birkaç nedenden dolayı, vatandaşlık reddi hakkını tanımaktadır. Bu nedenler arasında, başvuru yapan bir kişinin, İsrael Devleti'ne tehdit (Yahudi devletine vatan hainliği) oluşturacağı şüphesini uyandırması, Yahudi halkının ve amaçlarının karşıtı bir tutum içinde olması, İsrail halkının sağlığını tehlikeye sokacak hastalıklara sahip olması vardır. Bu hüküm, İsrael’in kurulmasından beri birkaç kere kullanılmıştır. Bazı dikkate değer örnekleri arasında, Robert Soblen vardır. Soblen, Sovyetler Birliği’ne casusluk yapan Amerikalı bir komünistti ve müebbet hapisten kaçmak için İsrael’e göçmüştü. Diğer bir örnekse, Meyer Lansky’dir. Amerikalı bir gangster olan Lansky, önce vatandaşlık almış, iki yıl sonra ise sınır dışı edilmiştir. Çeşitli bombalamalara bulaşan Victor Vancier de aynı şekilde red almıştır. Geri Dönüş Yasası ile vatandaşlık vermek, aynı kişilerde uzaklaştıramamak anlamına gelmemektedir.
Yasa Hakkında Tartışmalar
Mesihi (Mesiyanik) Yahudiliğe inananlar
1989 yılında, İsrael Yargıtayı, Mesihi Yahudiliğin başka bir din olduğu ve böylece Mesihi Yahudiliğe inananların, Geri Dönüş Yasası ile aliya hakkına sahip olmadıkları kararını aldı. 16 Nisan 2008’de, babaları ve dedelerinin, Mesihi Yahudi olduğu gerekçesiyle vatandaşlık başvurularının kabul edilmedikleri için yargıya başvuran birkaç kişiyle ilgili Yargıtay bir karar verdi. Başvuranların argümanları, Alaha’ya göre hiçbir zaman Yahudi olmadıkları ve bundan dolayı “dönme” maddesinin dışında kalmadıklarıydı. Bu argüman kararda desteklendi ve yönetim başvurularını tekrar gözden geçirme kararı aldı. Bunun dışında Mesihi Yahudiler, Geri Dönüş Yasası’ndan, Yahudi soyundan geldiklerini ispatlarlarsa (baba veya büyükbabalarının Yahudi olması),yararlanabilirler.
Filistinli Göçmenlerle İlgili Ayrımcılık İddiaları
Eleştirmenler, Geri Dönüş Yasası’nın, demokratik devlet iddialarına ters düştüğü konusunu ele almaktadır. Filistinliler ve Filistinli göçmen savunucuları, Geri Dönüş Yasası’nı, Filistinlilerin, Filistinli geri dönüş hakkı iddialarıyla karşılaştırarak eleştirirler. Bu eleştirmenler, Filistinlilerin geri dönüşüne izin verilmemesini, saldırgan ve kurumsal etnik ayrımcılık olarak görmektedir.
Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu’nun bir raporu, Geri Dönüş Yasası’nı şiddetle eleştirdi. ”Nereden geldikleri önemli olmadan ve İsrael’le bir ilişkileri olup olmadığını göstermeden, dünyanın her yerindeki Yahudilere, İsrael’e girme ve İsrael vatandaşlığı hakkını tanırken, ellerindeki belgelerle atalarının topraklarına geri dönme hakkını Filistinlilere vermeme” politikasının “nüfus mühendisliği” olduğunu ve İsrael’in bir “Yahudi Devleti” olarak kalması için bu kanunun yürürlükte olduğunu yazdı. Rapor daha sonra yarattığı tartışmalardan dolayı geri çekildi
LGBT İlişkileri
10 Haziran 2011 tarihinde, Geri Dönüş Yasası, biri Yahudi ve diğeri Hıristiyan hemcins çiftin İsrael’e aliya yapmasıyla test edildi. Bu çift, aliya yapmak isteyen ilk hemcins ve farklı dinlerde olarak evlenen çiftti. Farklı cinsle evli olup farklı dinlerden gelen çiftlere birlikte aliya statüsü verilirken, bu eşcinsel çiftten Yahudi olanına aliya hakkı hemen verildi ama diğerinin işlemleri, İçişleri Bakanlığı tarafından ertelendi. 19 Ağustos 2011’de,İçişleri Bakanlığı, Yahudi olmayan eşe de, Geri Dönüş Yasası’na uyarak, vatandaşlık verdi.
2014 yılında, İçişleri Bakanı Gidon Sa’ar, LGBT çiftlerin, içlerinden birisinin Yahudi olmamasına rağmen, aliya yapabileceklerini ve aynı anda vatandaşlık alabileceklerini resmi olarak açıkladı.
Geri Dönüş Yasasına Destek
Yasanın destekçileri, Avrupa devletlerinde de benzeri, içinde etnik tema taşıyan kanunların olduğunu belirtmektedir. Destekçilerin bazı argümanları:
1- Geri Dönüş Yasası, vatandaşlık almak için tek yol değildir. Örneğin, Yahudi olmayan bir yerlileşme, oturma izni veya bir İsrael’li ile evlenerek, İsrael vatandaşı olabilir. Örneğin yerlileşme, belli şartlar altında bir vatandaşın askerliğini tamamlaması sonrasında Yahudi olmayan anne ve babası için mümkün.
2- Yahudilere, Yahudi olmayan akrabalarıyla birlikte kanunla tanınan haklar, Yahudi olup olmama ayrımı yapmamaktadır. İsrael’de, diğer demokratik devletlerde olduğu gibi oturma izni ve vatandaşlık kanunları bulunmaktadır.
3- Geri Dönüş Yasası’nın amacı, İsrael’i ağırlıklı olarak bir Yahudi Devleti olarak korumak olsa da, Yahudilerin tarih boyunca zulme uğramış olması, böyle bir konseptin gerekliliğini ve böyle bir devletin olması gerektiğini desteklemektedir. Böyle bir devlet, dünyanın her yerinden Yahudilere kucak açmaktadır.
4- Birleşmiş Milletler Irkçılık Karşıtı Dünya Konferansı’na, İsrael Delegasyonundan katılan Benjamin Pogrund, kanunu Filistinliler açısından adaletsiz bulsa da, diğer yerlerde de böyle adaletsiz yaklaşımların olduğunu belirtmiştir. Filistinlilerin 1948 ve 1967’de İsrael’den kovulmasını, Almanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Hindistan ve Pakistan’dan kovulmalarıyla eş tutmaktadır.
İsrael’de Tartışma
İsrael’li Yahudiler, Yahudi göçmenlerin gelmesine oldukça büyük destek vermektedirler. 2016 yılında yapılan bir ankette, Yahudi İsraillilerin %98’i kanunun Yahudi göçmenleri İsrael’e getirmesini destekliyordu. Buna rağmen, aynı kanunun, Yahudi olmayan birçok kişiyi de İsrael’e getirmesi şikayet konusu oldu.
Geri Dönüş Yasasına İsrael’li Araplar daha az destek vermektedir.2017 yılında Haifa Üniversitesi’nde sosyolog olan Sammy Smooha’nın, 700 Yahudi ve 700 Arap’la gerçekleştirdiği ankette, Arapların sadece %25.2’si geri dönüş yasasını kabul etti. Bu yüzde, 2015 yılında %39’du. Eylül 2007’de, Petah Tikva’da, eski Sovyetler Birliği’nden gelen bir grup gencin kurduğu şiddet yanlısı olan bir neo-nazi grubunun keşfedilmesi, siyasetçilerin geri dönüş yasasını tekrar gözden geçirmeleri çağrısını yeniledi. Milli Dini Partiden Effi Eitam ve Dini Siyonist Hareketi temsil eden Milli Birlik, daha önce geri dönüş kanununu ek yasalarla değiştirmeye yeltendi. Onlara göre,”İsrael, kendisinden ve Yahudilerden nefret edenler için bir sığınak oldu. Bu insanlar Geri Dönüş Yasasını istismar ederek, hissettikleri nefretle harekete geçmek için İsrael’e geliyorlardı. Siyasi spektrumun diğer tarafındaki Birleşik Arap Listesi milletvekillerinden Ahmed Tibi ve Ta’al, sistemin çifte standartlı olmasını eleştirdi, ”insanlar İsrael’e başka yerlerden göçerek otomatik olarak vatandaşlık alırken, Nazaret ve Tayibe’li Araplar, akrabalarını görmek için izin alamıyorlar ve bunun nedeni sadece Arap olmaları.”
Kanunun Uygulanabilirliği
Kanunu korumak isteyenler arasında, kanunun diliyle ilgili bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Kanundaki ”Yahudi” ve “Yahudi kişiler” tanımı tartışmaya açık. İsrael’li ve diaspora Yahudileri birbirlerinden grupsal olarak farklıdır ve bu kanundaki Yahudi tanımı da doğal olarak her iki grup için farklıdır. Ayrıca “Yahudi Devleti” ve “Yahudilerin Devleti” terimleri ile ilgili de süregelen bir tartışma var olmaktadır. Yıllar boyunca, birçok İsrael İçişleri Bakanı, Geri Dönüş Yasası ile ilgili sorunları inceledi ve yasanın nasıl daha doğru uygulanması ile bocaladı. Kanunla ilgili fikrini paylaşması için yargıya da çeşitli çağrılar yapıldı. Bu tekrar tekrar gündeme gelen sorun, İsrael’liler arasındaki farklılıkları sadece açığa çıkarmamakta, ayrıca kötüleştirmektedir.
Merkezi sorunlardan biri, vatandaşlık ve göçmenlik amaçlı Yahudiliğe dönenlerin geçerliliğine kimin karar verecek olmasıdır. Tarihi olarak bu sorumluluk, İsrael Dini İşler Bakanlığına bağlı, İsrael Hahambaşılığı'na aitti, ancak günümüzde bir soru işaretine sahiptir. Bu yöntem İsrael’deki ve İsrael dışında Ortodoks olmayan dini liderlerin güçlü eleştirilerine maruz kaldı. Sorunu çözmek için birçok girişimde bulunuldu. Bunlardan en sonuncusu Ne’eman Komisyonu’ydu. Fakat kördüğüm henüz çözülmedi. 31 Mart 2005 tarihinde, İsrael Anayasa Mahkemesi, İsrael dışında gerçekleştirilen bütün din değişimlerinin, Geri Dönüş Yasası ile belirtilen kurumlar tarafından tanınması gerektiği kararını 7-4 oyla aldı. Böylece, İsrael dışında gerçekleştirilen din değişimlerinin geçerli sayılması kesinleşti.
İngiltere’den bağımsızlığını elde eden Mısır’ın ilk Kralı I. Fuad ve kendisinden 26 yaş küçük olan ikinci eşi Nazlı Sabri’nin aylardır beklediği gün gelmişti. 1921’in 5 Kasım sabahında İskenderiye’de dünyaya gözlerini açan Fevziye bebek dillere destan güzelliğiyle adını tüm dünyaya duyuracaktı. Daha sonra Mısır kralı olacak I.Faruk’tan sonra gelen dört kız kardeşin en büyüğüydü. Doğduğu günden beri sıkı bir eğitim sürecinden geçti, sarayda yabancı bakıcılar tarafından büyütüldü. Üniversite okumak için İsviçre’ye gitmeden önce, sarayda yabancı dil ve müzik dersleri aldı. Arapçaya ek olarak akıcı bir şekilde Fransızca ve İngilizce de konuşabiliyordu. İsviçre’ye gittiğinde yolu İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ile kesişecekti. Üstelik Pehlevi onun hayatının dönüm noktalarından birinde başrolde olacaktı. İsviçre’den ülkesine döndükten sonra, alınan bir kararla hayatı altüst oldu. 18 yaşına kadar mutluluk içinde geçen ömrünün geri kalanında Fevziye’yi acı dolu günler bekliyordu.
İRAN ŞAHININ OĞLUYLA EVLENMEYİ KABUL ETTİ
1900’lü yılların ilk yarısında, İran Şahı Rıza Pehlevi kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyordu. Atatürk’ün inkılapları ve ileri görüşlülüğü, İran Şahı Pehlevi’nin ülkesinde yapacağı atılımlar için her zaman rehberlik etmişti. Atatürk yaptıkları bir görüşmede, Pehlevi’ye, Ortadoğu'da iki güçlü ülkenin bir akrabalık bağı kurmasının bölge için çok iyi sonuçlar verebileceğini söylemişti. O dönem Ortadoğu'da, 1.Faruk yönetimindeki Mısır hızla gelişiyor ve modernleşiyordu. İran Şahı Pehlevi, işlerin pek iyi gitmediği ülkesi için Mısır ile akrabalık kurmanın mantıklı olabileceğini düşünerek Veliahtı Muhammed Rıza Pehlevi’ye bu fikri açıkladı.
Genç prens, babasının düşüncesine sıcak bakınca, Mısır prenseslerinin fotoğrafları genç veliahta gösterildi. Aslında İranlı bir kıza aşık olan veliaht prens, Mısır prensesi Fevziye’yi bir İngiliz dergisinin kapağında görünce onunla evlenmek istedi. O sırada eğitimini tamamlayıp ülkesine dönen, daha sonradan güzelliği nedeniyle ‘Asya Venüsü’ lakabıyla tanınacak olan Fevziye ise sıkıcı bulduğu saray hayatına uyum sağlamaya çalışıyor ve hayatını değiştirebilecek hayaller kuruyordu.
MISIR PRENSESİ İRAN KRALİÇESİ OLDU
İki ülke arasındaki hazırlıklar iki tarafın da onayıyla hemen başlatıldı, Muhammed Rıza ve Fevziye düğünden önce birbirlerini sadece nişan töreninde görmüşlerdi. Eğitimli ve dünyalar güzeli prensesin hayatı artık değişiyordu. Mısırın son prensesi ve İran’ın ilk imparatoriçesi Fevziye ve Muhammed Rıza, 40 gün 40 gece süren törenlerle 15 Mart 1939’da Kahire’de Abdeen Sarayı’nda evlendi. Prenses Fevziye’nin acıklı günleri işte tam da bu evlilikle başladı.
Çiftin çocukları, evliliklerinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra dünyaya geldi. Takvimler 27 Ekim 1940’ı gösterdiğinde, Fevziye ve Veliaht Muhammed Rıza Pehlevi, Şehnaz adını verdikleri kız çocuklarını kucaklarına aldı. Evliliğin mimarı olan İran Şahı baba Rıza Pehlevi ise saltanatının son yılındaydı. Minik Şehnaz henüz 11 aylıkken, Prens Muhammed Rıza Pehlevi, babasının tahttan çekilmesiyle İran Şahı oldu. Takip eden yılda Kraliçe Fevziye’nin İngiliz fotoğrafçı Cecil Beaton tarafından çekilen fotoğrafı, dönemin ünlü haber dergisi ‘Life’ın 21 Eylül 1942 tarihli sayısının kapağı oldu.
KIZ ÇOCUK DOĞURDUĞU İÇİN SEVİLMİYORDU
Tüm gözler onun üzerindeydi ancak Fevziye mutlu değildi. Ortadoğu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kahire’den sonra Tahran, ’Asya Venüsü’ne hiç de cazip gelmiyordu. Şehrin yolları toprak, binalar ve evler demode, Gülistan Sarayı ise büyük bir villadan ibaretti. Kraliçenin İran’ın iklimine alışamaması nedeniyle sağlığının bozulması ve Şah’ın başka kadınları alenen Gülistan Sarayı’na getirerek kendisini aldatması gibi sebepler evliliğin bitmesi için aslında yeterliydi. Üstelik dillere destan güzelliği ve hüzünlü bakışlarıyla herkesi büyüleyen Fevziye, erkek yerine bir kız çocuğu doğurması nedeniyle, sarayda ve saray dışında da sevilmiyordu. Kayınvalidesi ve görümceleri ona çok kötü davranıyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin ardından boşanmaya karar verdi. Takvimler 1945’i gösterdiğinde boşanmak için başlatacağı işlemlerin yeterli olacağını düşünüyordu. Ancak hesap edemediği çok önemli bir şey vardı.
BAŞINA GELECEKLERDEN HABERSİZDİ
Kızı Şehnaz’ı alıp Kahire’ye dönmeye karar verdi. Kocasi Şah Pehlevi, eşinin bu isteğine karşı çıkmamış ve kabul etmişti. Fevziye ummadığı bu kabulden sonra çok sevinmiş ve mutlu olmuştu. Fakat işler hiç de Fevziye’nin düşündüğü gibi kolay değildi. Kraliçe olduğu İran’dan, prenses olduğu Mısır’a dönmek istiyordu.
Kızıyla birlikte uçağa binen ‘Asya Venüsü’ artık Kahire uçuşunun başlamasını bekliyordu. Şah kızıyla uzun uzun vedalaşmıştı. Uçak henüz kalkmadan Şah arabasının içinde hala pistteydi. Protokol Şefi’ni uçağa göndererek kızı Şehnaz’ı son bir kez öpebilmesi için izin istedi. Fevziye kızını muhafıza verdi ve kızının, babası Şah’la son bir kez vedalaşması için gitmesine izin verdi.
FİLM GİBİ SAHNE
Minik Şehnaz uçaktan inince uçağın kapıları hızla kapatıldı ve Şah Pehlevi’nin emriyle Fevziye, kızı olmadan Kahire’ye yola çıkarıldı. Kocasının kurduğu tuzağı çok geç fark eden ve durumdan hiç şüphelenmeyen Fevziye’nin kızıyla yaşadığı yıllar süren ayrılığı işte bu film gibi sahneyle başladı. Uçakta haykırdı, kendini yerlere attı. Pilota geri dönmesi için yalvardı. Fakat emir kesindi. Şahın emrine kimse karşı gelemezdi. Kızı olmadan Kahire’de mutsuz günler geçirmeye devam eden Fevziye, kendisine büyük acı yaşatan kocası Muhammed Rıza Pehlevi’den resmi olarak ancak 17 Kasım 1948’de boşanabildi. Şah Pehlevi, Fevziye’den boşandıktan sonra önce Süreyya Bahtiyari ile, sonra ise Farah Diba ile evlendi.
KIZINA HASRET KALDI AMA PES ETMEDİ
Prenses Fevziye Fuad, Şah’tan boşandıktan beş ay sonra 28 Mart 1949’da Kahire’deki Kubbe Sarayın’da Çerkez asıllı diplomat ve 1. Faruk’un yaveri İsmail Şirin ile evlendi. Çiftin bir kızı ve bir oğlu oldu. 1952’de ağabeyi Kral Faruk tahttan indirilip sürgüne gönderilince, cumhuriyet ilan edildi ve kraliyet ailesi ülke dışına çıktı. Ancak ailesinin aksine Fevziye doğup büyüdüğü Mısırda kalmayı tercih etti.Kalan ömrünü İskenderiye ve Kahire’de geçirdi. 1994’te eşi, 2009’da ise kızı Nadia öldü. Dünyalar güzeli Mısır prensesi Fevziye’nin ihtişamlı hayatı, böyle hazin bir biçimde sona erdi.
Henüz 6 yaşındayken yollarının ayrıldığı kızı Şehnaz’la yıllar sonra İsviçre’de bir araya geldi. Kızı Şehnaz annesine mesafeliydi. Kızı onunla bir bağ oluşturmaya hevesli değildi. İkili birkaç kez buluşmalarına rağmen soğukluk ortadan kalkmadı. Fevziye bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Yaşadığı büyük hasret ve acıya rağmen hiçbir zaman pes etmedi
Fevziye yaşadığı zorluklara rağmen kararlı duruşu ve güçlü karakteriyle günümüzde de birçok kadına ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
Fevziye 2 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’ın İskenderiye şehrinde, 92 yaşındayken hayata veda etti.
Çocukları: İran prensesi Şehnaz Pehlevi. Ardeşir Zahidi ile evlendi ve Zahra Mahnaz adında bir kızı oldu,
İkinci eşinden; Nadia Şirin, Hüseyin Şirin Efendi.
Kaynak: Wikipedia