ŞAH’IN HASTALIĞI
Mısırdan ayrıldıktan sonra, Şah’ın sağlığı , ’Non-hodgin lenfoma’ ile verdiği uzun savaş nedeniyle hızlı bir düşüşe başladı. Bu hastalığın ciddiyeti, şimdi sürgünde olan imparatorluk çiftini tıbbi tedavi arayışı içinde kısa bir süre için ABD’ne getirdi. Çiftin AB’deki varlığı, Washington ile Tahrandaki devrimciler arasında zaten gergin olan ilişkileri daha da alevlendirdi. Şahın ABD’de kalması tıbbi amaçlarla da olsa, iki ülke arasında yenilenen düşmanlıkların taşma noktası oldu. Bu olayların nihayetinde İran ”rehine krizi” olarak bilinen olayda Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin saldırıya uğramasına ve ele geçirilmesine yol açtı.
Bu zor şartlar altında Şah ve İmparatoriçe’ye ABD’de kalma izni verilmedi. Temel tıbbi müdahaleyi aldıktan kısa bir süre sonra çift, Latin Amerika’ya tekrar yola çıktı, ancak bu sefer varış noktası Panama’daki Contadora adası idi.
Şimdiye kadar hem Şah hem de İmparatoriçe, destek eksikliğine yanıt olarak Carter yönetimine biraz antipatiyle baktılar ve başlangıçta ayrılmakta memnun oldular. Ancak bu tutum, Panama hükümetinin İran’a iade edilmek üzere Şahı tutuklamaya çalıştığına dair spekülasyonların ortaya çıkmasıyla bozuldu. Bu koşullar altında Şah ve İmparatoriçe, Başkan Enver Sedat’a Mısır’a dönebilmek için yeniden çağrıda bulundular. Farah Diba otobiyografisinde bu talebin direkt olarak Enver Sedat’ın eşi Cihan Sedat aracılığı ile yapıldığını yazıyor. Talepleri kabul edildi ve Mart 1980’de Mısır’a döndüler ve burada dört ay sonra 27 Temmuz 1980’de Şah’ın ölümüne kadar kaldılar.
SÜRGÜNDE YAŞAM
Şahın ölümünden sonra sürgündeki Şahbanu Farah, yaklaşık iki yıl Mısır’da kaldı. 27 Temmuz’dan 31 Ekim 1980’e kadar hala naip unvanını koruyordu. Başkan Sedat ona ve ailesine Kahire’deki Kubbe Sarayı’nı kullanma izni verdi. Başkan Sedat’ın Ekim 1981’de öldürülmesinden birkaç ay sonra Şahbanu ve ailesi Mısır’ı terk etti. ABD Başkanı olan Ronald Reagan, ona ABD’nde hoş karşılanacağını bildirdi.
Önce Massachusetts, Williamstown’a yerleşti, ancak daha sonra Connecticut, Greenwich’te bir ev satın aldı. 2001 yılında en küçük kızı, 31 yaşındaki Prenses Leyla’nın intiharından sonra, oğluna ve torunlarına daha yakın olmak için Washington DC yakınlarında Maryland, Potomac’ta daha küçük bir ev satın aldı. Farah artık zamanını Washington DC ve Paris arasında bölüştürüyor. Ayrıca Kahire’deki al-Rifai Camii’nin bahçesindeki türbesinde yatan merhum Şah’ı her yıl temmuz ayında ziyaret ediyor.
Farah’ın 3. çocuğu olan Prens Ali Rıza da 2011 yılında 45 yaşında iken intihar etti.
Farah Pehlevi’nin şu anda oğlu İran Veliaht Prensi Rıza Cyrus Pehlevi ve eşi Yasmine’den doğan üç torunu var.
Prenses Nur Pehlevi-1992-, Prenses İman Pehlevi-1993- ve Prenses Farah Pehlevi-2004-
Farah Pehlevi’nin ayrıca rahmetli oğlu Ali Rıza Pehlevi ve kız arkadaşı Raha Didevar’dan olan bir kız torunu daha var. İryana Leyla Pehlevi -2011- doğumlu.
ANI
2003 yılında Farah Pehlevi, Şah Pehlevi ile olan evliliği hakkında “ An Enduring Love: My Life With The Shah “ (Dayanıklı bir aşk: Hayatım ve Şah) adlı bir anı kitabı yazdı. Eski imparatoriçenin anılarının yayınlanması uluslararası ilgi gördü. Haber dergilerinde yer alan alıntılarla ve talk showlarda ve diğer medya kuruluşlarında yer alan yazılarla, kitap Avrupa’da en çok satanlar arasındaydı.
The New York Times’ın Paris Bürosu Şefi Elaine Sciolino, kitabı “iyi tercüme edilmiş” ancak ”öfke ve acı dolu” olarak niteleyerek, kitabı hiç de fazla öven bir eleştiri yapmadı. Ancak National Review’dan İranlı bir yazar olan Reza Bayegan anı kitabını;”yuttaşlarına karşı şefkat ve sempatiyle dolu” olarak övdü.
TİYATRO
2009’da İranlı-İsveçli yönetmen Nahid Persson Sarvestani, Farah Pehlevi’nin hayatı hakkında” The Queen And I” (Kraliçe ve Ben) adlı uzun metrajlı bir belgesel yayınladı. Film IDFA ve Sundance gibi çeşitli uluslararası film festivallerinde gösterildi. 2012’de Hollandalı yönetmen Kees Roorda, Farah Pehlevi’nin sürgündeki hayatından esinlenerek bir tiyatro oyunu yaptı. Oyunda Liz Snoijink, Farah Diba’yı canlandırdı.
Bugün 84 yaşında olan Şahbanu Farah Diba Pehlevi, yaşadığı büyük trajedilere ve iki yetişkin evladını kaybetmesine rağmen, geriye kalan iki büyük evladı ve torunlarıyla, bütün asaleti ve vakarıyla yaşamını gözler önünde olmadan sürdürüyor.