GÜNÜMÜZDE...
YAHUDİ OLMAYAN DÜŞÜNCENİN, YAHUDİ DÜŞÜNCESİ
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Yahudi düşünürler, yabancı fikirleri ve felsefeleri hem benimsemiş, hem de doğrudan tepki göstermişlerdir.
Yahudi düşüncesi, diğer kültürlerin ve dinlerin düşünceleriyle diyalog içinde gelişmiştir. Her çağda Yahudi yazarlar, filozoflar ve mistikler, Yahudi olmayan dünyanın entelektüel eğilimlerinden etkilenmişlerdir.
Erken Yüzleşmeler…
Bu ilişki Tevrat’a kadar ulaşır. Eski yakın doğu dini kavramları Tevrat teolojisinde tespit edilebilir ve birçok bilim adamına göre Vaiz (Kohelet), trajik ve karamsar temalarında erken Yunan Felsefesini yansıtır. Katı felsefe anlatımında Philo (MÖ 50), Yahudi olmayan düşünceyle bilinçli olarak yüzleşen ve onu benimseyen ilk önemli Yahudi düşünürdü. Bilgin bir Hellenistik İskenderiyeli olan Philo, zamanında yaygın olan Platonculuğu, Tevrat’ın öğretileriyle uzlaştırmaya çalıştı. Bunun için sık sık kutsal yazıların alegorik okumalarını kullandı. Örneğin Philo, Sara’nın eşi Avraam’ın ikinci karısı olan Agar’ı sürgün etmesi talebini, zihni tarafından, bedensel tutkuların cazibesini kovmak için çağırılan iyi niyet olarak yorumlar.
Orta Çağ: Yunan ve İslam Düşüncesiyle Yüzleşmek…
Yahudi ve Yahudi olmayan düşünceler arasındaki simbiyotik (ortak yaşama) ilişki hiçbir zaman orta çağdan daha açık olmamıştı.
Ortaçağ Yahudi felsefesinin çoğu, Tora’nın vahyedilmesinin gerçeklerini Yunanlılar tarafından tasarlanan rasyonel düşünceyle uzlaştırmaya adanmıştı. Bununla birlikte, çoğunlukla Yahudi düşünürler, İslami tezahürleri aracılığıyla, Yunan düşüncesiyle karşılaştılar. İlk büyük filozof Sa'adia Gaon, özellikle Kelam-İslam spekülatif teolojinin “Mutezile” okulundan etkilenmiştir.
Sa'adia’nın büyük eseri Emunot Ve’deot‘ta (İnançlar ve Görüşler), Mutezilenin beş tamamlayıcı ilkesinden ilkine bağlı kalır: Tanrı’nın birliği. Bu ilke için onların kanıtlarını ödünç alır ve Tanrı’nın niteliklerini bağımsız nitelikler olarak değil, Tanrı’nın özünün içkin (varlığın içinde var olma) unsurları olarak anlamada onların yolunu izler. Sa'adia, ayrıca zamanın sabit bir noktasında yaratıldığına inanarak, evrenin ezeli olmadığına dair Mutezile görüşüne bağlıdır. Bunun için getirdiği deliller doğrudan Mutazali Literatürü’nden alınmıştır.
Sa'adia’nın aksine İbn Meymun (Maymonides-Rambam), “Şaşırmışlar İçin Rehber”inin birçok bölümünü, Tanrı’nın varlığına, birliğine ve fiziksel olmadığına dair Mutazalite kanıtlarını ortadan kaldırmaya ayırdı. Ayrıca, yöntemlerinin akıl kategorilerinin, hayal gücü kategorilerine dayalı kanıtlar getirdiğine itiraz ederek, onların yaratılış doktrinlerini de reddeder.
Doğru sınıflandırma ve ileri sürülen sebeplerle ilgili bu endişeler, Maymonides’in Yunan filozof Aristoteles’e olan bağlılığını ortaya koymaktadır. Maymonides, Farabi ve İbn Rüşd gibi zamanının İslam Aristotelesçilerini takiben, Aristotelesçi fizik ve metafizik sistemini rasyonel düşüncenin paradigması (örnek model) olarak kabul etti.
Maymonides’in Aristoculuğu, hem felsefesinin temellerini, hem de bu temellerden felsefi sonuçlarına kadar akıl yürütme tarzını şekillendirmiştir. Örneğin ”Rehber“in Yaratılışla ilgili bölümünde, Maymonides, yirmi beş Aristoteles aksiyomu listeler. Bunlar, Tevrat’taki –Yaratılış- açıklamalarında neyin gerçek ve neyin mecazi olduğunu ortaya çıkarır.
Maymonides aynı zamanda Aristoteles’in, insanın mükemmelliği fikrini de benimsedi ve insanların kendilerini entelektüel ve ahlaki olarak Tanrı’yı taklit ederek mükemmelleştiğine inanıyordu. Vahiy, bu görevde bize yardımcı olan yasalar sağlar, ancak bireyler sürekli bir şekilde, entelektüel olarak gelişmeye çalışmalıdır.
Filozoflar, Yahudi olmayan düşünceden etkilenen tek Ortaçağ Yahudi düşünürleri değildi. Örneğin, Tanrı’nın tarif edilemez öz’ü olan Eyn Sof’tan kaynaklanan Sefirot’u, ilahi nitelikleri tasavvur eden Kabalistik –Yaratılış- açıklaması, aynı zamanda nihai bir kaynaktan, bir dizi yayılımı varsayan Neoplatonik düşünceden ödünç alır.
Modern Çağ: Hızlı Gelişmeler Ve Tepkiler…
Modern dönem, Yahudi ve Yahudi olmayan düşünce arasında yeni çatışmalar başlattı.
Genellikle ilk modern Yahudi filozof olarak düşünülen Moses Mendelssohn, birçok klasik Aydınlanma inancını benimsedi. Akla yapılan vurgu, insana ebediyen geçerli olan iyilik ve hakikat fikirleriyle bahşedildiği fikri, tüm insanlığın eşitliği, felsefenin gerekli olduğu inancı ki bu: ”Etik olarak motive olun ve geleneksel Yahudi kaynaklarıyla uyumlu evrensel bir akıl dini geliştirin” anlamına geliyordu.
Mendelssohn, Leibniz, Locke ve Spinoza gibi düşünürlerden etkilenirken, hem genel hem de Yahudi felsefesi üzerinde bir sonraki etki, onun çağdaşı ve arkadaşı olan Immanuel Kant’tı. Hermann Cohen bu iki alanda da önemli bir figürdü. Cohen, kariyerinin başlarında, Kant’ın Numenal (Kant felsefesinde illüzyonların ötesindeki ”şey ”e ait olan tanımlanamaz, algılanamaz gerçeklik; Kurgulaştırılan şeyin bütün ve kurguyla şekillendirilememiş hali) bir alan, şeylerin temel biçimlerinde var olduğu bir alan fikrini göz ardı eden rasyonalizm ve ampirizm (deneyime dayalı bilgi teorileri) bir sentezi olan Marburg Neo-Kantianizm Okulu’nu kurdu.
Daha sonra Cohen, Yahudi düşüncesiyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Dinin, şimdiye kadar bağlı olduğu Kantian metafizik, etik ve estetik üçlüsü tarafından reddedilen ayrıcalıklı, özerk bir role sahip olduğunu öne sürdü. Cohen’e göre din, Kant’ın sisteminde yeri olmayan günah, tövbe ve kurtuluş kategorileri ile ilgilenir. Sonunda Cohen’in düşüncesi daha çok Tanrı yönelimli hale geldi ve bazı yönlerden Kant’ın Numenal, kendinde “şey” fikrini, tüm varoluş ve bilişin Tanrısal kaynağı olarak eski haline getirdi. Cohen’in ve dolayısıyla Kant’ın etkisi, Franz Rosenzweig ve Joseph Soloveitchik gibi Yahudi filozoflara kadar uzandı.
Hegel, muhtemelen Yahudi düşüncesini en çok Yahudi dalı olan Karl Marx aracılığıyla etkilemesine rağmen, felsefenin bir başka büyük dalgasını müjdeledi. Marx’ın düşüncesi ve ondan türetilen çeşitli sosyalizm biçimleri, Aaron David Gordon ve Vladimir Zeev Jabotinsky gibi erken dönem Siyonist düşünürü ateşledi.
Bazıları, İsrael’in ilk hahambaşı olan Abraham Isaac Kook’un Hegel’ciliği, Yahudiliğe de getirdiğini öne sürdü. Yazılarında, Hegel’in tarihin amaca yönelik açılımına dair yankılar vardır. Her şey sonunda yeniden ruha (Tanrı’ya) soğurularak (bir maddeyi içine çekmek veya emmek) kurtarılır.
Edmund Husserl ve Martin Heidegger, hem genel, hem de Yahudi felsefesine katkıda bulunan bir Fransız düşünür olan Emmanuel Levinas’ı büyük ölçüde etkileyen Fenomenolojik Felsefe Okulu’nu başlattı.
Levinas, Husserl ve Heideggeri’n dünyayla yaşanan karşılaşmayı keşfetmesine devam etti. Mevcudiyet ve yokluk, dünyanın insana ifşa edilmesi ve ondan saklanması arasındaki ayırıma özellikle dikkat çekti. Yahudi terimleriyle bu, Tanrı’nın varlığına ve yokluğuna odaklanma anlamına gelir. Levinas, ilkini vurgulayan Tevrat ruhu ile ikincisini vurgulayan Talmud ruhu arasında ayrım yapar ve ikinci dünya görüşüne sempati ifade eder.
Sonuç…
Çağdaş Yahudi düşünürler, bahsi geçen laik ve Yahudi filozofların birçoğunun yanı sıra ortaya çıkan felsefi gelişmelerle ilişki kurmaya devam ediyor. Mevcut felsefenin çeşitli yayılımı, herhangi bir çağdaş Yahudi okulunu belirli bir ayırımla belirlemeyi zorlaştırıyor.
Son tahlilde, batı düşüncesinin neredeyse her dalgası, Yahudi hayal gücünü, fikirleri ve temaları kendi büyük anlatısına dahil etmeye teşvik etti. Bu,Yahudi ruhundaki esnekliğe ve yaratıcılığa ve geleneğinin sunduğu zengin ve saygın kaynaklara tanıklık eder.