GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTANDI! MISIR PRENSESİ VE İRAN KRALİÇESİ FEVZİYE’NİN YÜREK BURKAN HAYATI
Merhaba sevgili dostlar, bu gün İsrael’de hava çok yağmurlu. Yağmur yağıyor, seller akıyor ama ben camdan bakmıyorum 🙂. Masama oturup sizlerle sohbet etmeye hazırlanıyorum.
Ben henüz okula gitmediğim zamanlarda, Bahariye’deki evimizin penceresine burnumu dayar, yağan yağmuru izlerdim. Önce arnavut kaldırımı taşlarıyla döşeli olan sokağımız,” İleri Sokak” ,oldukça uzun bir sokaktı ve ucu Bahariye Caddesine çıkardı. Sanırım 1959 veya 60 yılı olsa gerek, sokağımıza asfalt dökülmüştü. Ben gün boyu sokağa sıcak ve simsiyah ziftin dökülüşünü ve sonra silindirli arabanın bu ziftin üzerinden geçerek yolu düzlemesini takip etmiştim. Sokağımızın parlak ve kapkara, dümdüz bir hale gelişini hayretle izlemiştim. İşte bu asfalt yol, yağmur yağdığı zaman pırıl pırıl parlar ve giderek grileşen rengi koyulaşırdı. Benim gözlerim onun dev gibi bir ekler pasta gibi görürdü. Hayal gücüne bakar mısınız? Yıllar sonra bu hayali dev pastayı anımsayıp, ekler pastalara “asfalt” demeye başlamıştım.
Babamın kocaman saplı, dev gibi bir siyah şemsiyesi vardı. Sapı uzun ve kalındı. Ucunda kötü bakışlı, iri bir kartal kafası vardı. Gözleri haşin bakardı, gagası iri, sivri ve sarı turuncuydu. Bunu babama galiba hediye etmişlerdi. Çünkü babamın esas şemsiyesi gayet sakin ve kendi halinde bir şemsiyeydi. Bu grotesk şemsiye aslında benim piknik çadırımdı. Ben evde onu halının üstüne açar, bir yastıkla beraber altına girerdim. Benim minik cüssem, o “dev” gibi şemsiyenin altına rahatça sığardı. Yazın altında yatar yanıma da kap kaçağımı yerleştirir piknik oyunu oynardım. Bazen ablamı da şemsiyenin altına davet ederdim ama o bana çok takılmazdı.. Hatırım için beş dakika ayaklarını kıvırıp oturur, sonra kampı terk ederdi. Kışın yağmur yağdığında ise, yastık, örtü ve resimli kitap alır, şemsiyemin altına girerdim. Hayalimde şiddetli yağmurlardan korunarak kitabıma bakar hayallere dalardım. Arada bir de pembe plastik kahve fincanımdan, hayali kahvemi yudumlardım.
Ben hakiki bir ev çocuğuydum. Hayallerim evin salonunun büyük halısı üzerinde gerçekleşir ve oyunlar kurardım. Mesela 3 tekerlekli yeşil bisikletimle hiç sokakta dolaşmadım. Evin içinde kendi çapımda dolaşırdım. Yağmurda çok seyrek de olsa sokağa çıktığımda kırmızı lacivert ekoseli, kırmızı saplı şemsiyemi taşımaya bayılırdım ama, genellikle şemsiyemi en fazla evde, hayalimdeki yağmurlu oyunlarda kullandığımı çok iyi hatırlıyorum.
Sanki benim için üzüldünüz gibi bir haliniz var. Korkmayın ben tutsak bir melek değildim, nedir ki annem hastalanacağımdan korktuğu için, beni soğuklarda pek dışarı çıkarmazdı veya taksiyi tercih ederdi. Bu anlattıklarım genellikle okul öncesi anılarıma ait. Okula başlayınca anacığımın tabuları da yavaş yavaş da olsa kalkmaya başlamıştı.
Bir yağmurla birlikte yine geçmişin tozlu anılarına daldık. Aslında yağmuru çok severim. Geçmişe inat olsa gerek, bütün paltolarımın renklerine uygun türlü çeşit şemsiyelerim var. Ama İsrael’de bunlar öylece yan yana durup, eski İstanbul yağmurlarını anımsayıp, aralarında hasbıhal ediyorlar🙂.
Yağmur nimettir. Toprak mis gibi kokar, ağaçlar banyo yapar, tabiat bayram eder. Güneş, kar, yağmur aslında şaheser doğanın bize sunduğu armağanlardır. Ama biz faniler her şeyden şikayet etmeye bayıldığımız için, hiçbir şeyin tadını tam manasıyla çıkartmayı bilmeyiz.
Ben genç kızken, yaşıtım olan ve tipi de beni çok andıran Yasemin Kumral’ın şarkılarına bayılırdım. Sürekli onları söylerdim. Bir tanesi de aşağıdaki videodan izleyebileceğiniz “Yağmuru Durdurabilir misin?” şarkısıdır.
Sevgi ve mutlulukla kalın.
İngiltere’den bağımsızlığını elde eden Mısır’ın ilk Kralı I. Fuad ve kendisinden 26 yaş küçük olan ikinci eşi Nazlı Sabri’nin aylardır beklediği gün gelmişti. 1921’in 5 Kasım sabahında İskenderiye’de dünyaya gözlerini açan Fevziye bebek dillere destan güzelliğiyle adını tüm dünyaya duyuracaktı. Daha sonra Mısır kralı olacak I.Faruk’tan sonra gelen dört kız kardeşin en büyüğüydü. Doğduğu günden beri sıkı bir eğitim sürecinden geçti, sarayda yabancı bakıcılar tarafından büyütüldü. Üniversite okumak için İsviçre’ye gitmeden önce, sarayda yabancı dil ve müzik dersleri aldı. Arapçaya ek olarak akıcı bir şekilde Fransızca ve İngilizce de konuşabiliyordu. İsviçre’ye gittiğinde yolu İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ile kesişecekti. Üstelik Pehlevi onun hayatının dönüm noktalarından birinde başrolde olacaktı. İsviçre’den ülkesine döndükten sonra, alınan bir kararla hayatı altüst oldu. 18 yaşına kadar mutluluk içinde geçen ömrünün geri kalanında Fevziye’yi acı dolu günler bekliyordu.
İRAN ŞAHININ OĞLUYLA EVLENMEYİ KABUL ETTİ
1900’lü yılların ilk yarısında, İran Şahı Rıza Pehlevi kendisine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alıyordu. Atatürk’ün inkılapları ve ileri görüşlülüğü, İran Şahı Pehlevi’nin ülkesinde yapacağı atılımlar için her zaman rehberlik etmişti. Atatürk yaptıkları bir görüşmede, Pehlevi’ye, Ortadoğu'da iki güçlü ülkenin bir akrabalık bağı kurmasının bölge için çok iyi sonuçlar verebileceğini söylemişti. O dönem Ortadoğu'da, 1.Faruk yönetimindeki Mısır hızla gelişiyor ve modernleşiyordu. İran Şahı Pehlevi, işlerin pek iyi gitmediği ülkesi için Mısır ile akrabalık kurmanın mantıklı olabileceğini düşünerek Veliahtı Muhammed Rıza Pehlevi’ye bu fikri açıkladı.
Genç prens, babasının düşüncesine sıcak bakınca, Mısır prenseslerinin fotoğrafları genç veliahta gösterildi. Aslında İranlı bir kıza aşık olan veliaht prens, Mısır prensesi Fevziye’yi bir İngiliz dergisinin kapağında görünce onunla evlenmek istedi. O sırada eğitimini tamamlayıp ülkesine dönen, daha sonradan güzelliği nedeniyle ‘Asya Venüsü’ lakabıyla tanınacak olan Fevziye ise sıkıcı bulduğu saray hayatına uyum sağlamaya çalışıyor ve hayatını değiştirebilecek hayaller kuruyordu.
MISIR PRENSESİ İRAN KRALİÇESİ OLDU
İki ülke arasındaki hazırlıklar iki tarafın da onayıyla hemen başlatıldı, Muhammed Rıza ve Fevziye düğünden önce birbirlerini sadece nişan töreninde görmüşlerdi. Eğitimli ve dünyalar güzeli prensesin hayatı artık değişiyordu. Mısırın son prensesi ve İran’ın ilk imparatoriçesi Fevziye ve Muhammed Rıza, 40 gün 40 gece süren törenlerle 15 Mart 1939’da Kahire’de Abdeen Sarayı’nda evlendi. Prenses Fevziye’nin acıklı günleri işte tam da bu evlilikle başladı.
Çiftin çocukları, evliliklerinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra dünyaya geldi. Takvimler 27 Ekim 1940’ı gösterdiğinde, Fevziye ve Veliaht Muhammed Rıza Pehlevi, Şehnaz adını verdikleri kız çocuklarını kucaklarına aldı. Evliliğin mimarı olan İran Şahı baba Rıza Pehlevi ise saltanatının son yılındaydı. Minik Şehnaz henüz 11 aylıkken, Prens Muhammed Rıza Pehlevi, babasının tahttan çekilmesiyle İran Şahı oldu. Takip eden yılda Kraliçe Fevziye’nin İngiliz fotoğrafçı Cecil Beaton tarafından çekilen fotoğrafı, dönemin ünlü haber dergisi ‘Life’ın 21 Eylül 1942 tarihli sayısının kapağı oldu.
KIZ ÇOCUK DOĞURDUĞU İÇİN SEVİLMİYORDU
Tüm gözler onun üzerindeydi ancak Fevziye mutlu değildi. Ortadoğu’nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kahire’den sonra Tahran, ’Asya Venüsü’ne hiç de cazip gelmiyordu. Şehrin yolları toprak, binalar ve evler demode, Gülistan Sarayı ise büyük bir villadan ibaretti. Kraliçenin İran’ın iklimine alışamaması nedeniyle sağlığının bozulması ve Şah’ın başka kadınları alenen Gülistan Sarayı’na getirerek kendisini aldatması gibi sebepler evliliğin bitmesi için aslında yeterliydi. Üstelik dillere destan güzelliği ve hüzünlü bakışlarıyla herkesi büyüleyen Fevziye, erkek yerine bir kız çocuğu doğurması nedeniyle, sarayda ve saray dışında da sevilmiyordu. Kayınvalidesi ve görümceleri ona çok kötü davranıyorlardı. Bu sıkıntılı günlerin ardından boşanmaya karar verdi. Takvimler 1945’i gösterdiğinde boşanmak için başlatacağı işlemlerin yeterli olacağını düşünüyordu. Ancak hesap edemediği çok önemli bir şey vardı.
BAŞINA GELECEKLERDEN HABERSİZDİ
Kızı Şehnaz’ı alıp Kahire’ye dönmeye karar verdi. Kocasi Şah Pehlevi, eşinin bu isteğine karşı çıkmamış ve kabul etmişti. Fevziye ummadığı bu kabulden sonra çok sevinmiş ve mutlu olmuştu. Fakat işler hiç de Fevziye’nin düşündüğü gibi kolay değildi. Kraliçe olduğu İran’dan, prenses olduğu Mısır’a dönmek istiyordu.
Kızıyla birlikte uçağa binen ‘Asya Venüsü’ artık Kahire uçuşunun başlamasını bekliyordu. Şah kızıyla uzun uzun vedalaşmıştı. Uçak henüz kalkmadan Şah arabasının içinde hala pistteydi. Protokol Şefi’ni uçağa göndererek kızı Şehnaz’ı son bir kez öpebilmesi için izin istedi. Fevziye kızını muhafıza verdi ve kızının, babası Şah’la son bir kez vedalaşması için gitmesine izin verdi.
FİLM GİBİ SAHNE
Minik Şehnaz uçaktan inince uçağın kapıları hızla kapatıldı ve Şah Pehlevi’nin emriyle Fevziye, kızı olmadan Kahire’ye yola çıkarıldı. Kocasının kurduğu tuzağı çok geç fark eden ve durumdan hiç şüphelenmeyen Fevziye’nin kızıyla yaşadığı yıllar süren ayrılığı işte bu film gibi sahneyle başladı. Uçakta haykırdı, kendini yerlere attı. Pilota geri dönmesi için yalvardı. Fakat emir kesindi. Şahın emrine kimse karşı gelemezdi. Kızı olmadan Kahire’de mutsuz günler geçirmeye devam eden Fevziye, kendisine büyük acı yaşatan kocası Muhammed Rıza Pehlevi’den resmi olarak ancak 17 Kasım 1948’de boşanabildi. Şah Pehlevi, Fevziye’den boşandıktan sonra önce Süreyya Bahtiyari ile, sonra ise Farah Diba ile evlendi.
KIZINA HASRET KALDI AMA PES ETMEDİ
Prenses Fevziye Fuad, Şah’tan boşandıktan beş ay sonra 28 Mart 1949’da Kahire’deki Kubbe Sarayın’da Çerkez asıllı diplomat ve 1. Faruk’un yaveri İsmail Şirin ile evlendi. Çiftin bir kızı ve bir oğlu oldu. 1952’de ağabeyi Kral Faruk tahttan indirilip sürgüne gönderilince, cumhuriyet ilan edildi ve kraliyet ailesi ülke dışına çıktı. Ancak ailesinin aksine Fevziye doğup büyüdüğü Mısırda kalmayı tercih etti.Kalan ömrünü İskenderiye ve Kahire’de geçirdi. 1994’te eşi, 2009’da ise kızı Nadia öldü. Dünyalar güzeli Mısır prensesi Fevziye’nin ihtişamlı hayatı, böyle hazin bir biçimde sona erdi.
Henüz 6 yaşındayken yollarının ayrıldığı kızı Şehnaz’la yıllar sonra İsviçre’de bir araya geldi. Kızı Şehnaz annesine mesafeliydi. Kızı onunla bir bağ oluşturmaya hevesli değildi. İkili birkaç kez buluşmalarına rağmen soğukluk ortadan kalkmadı. Fevziye bu durumu kabullenmek zorunda kaldı. Yaşadığı büyük hasret ve acıya rağmen hiçbir zaman pes etmedi
Fevziye yaşadığı zorluklara rağmen kararlı duruşu ve güçlü karakteriyle günümüzde de birçok kadına ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.
Fevziye 2 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’ın İskenderiye şehrinde, 92 yaşındayken hayata veda etti.
Çocukları: İran prensesi Şehnaz Pehlevi. Ardeşir Zahidi ile evlendi ve Zahra Mahnaz adında bir kızı oldu,
İkinci eşinden; Nadia Şirin, Hüseyin Şirin Efendi.
Kaynak: Wikipedia