MARİA VE JACKİE’NİN
AŞK ÜÇGENİNİN KARANLIK YÜZÜ
BİR ÖLÜMÜN ARDINDAKİ
SIR PERDESİ
Sizlerle geçtiğimiz hafta paylaştığım Miller-Monroe aşkında, Marilyn Monroe’nun 1962 yılında henüz 36 yaşındayken aşırı doz uyku ilacından öldüğü haberi ta o günden, günümüze değin çeşitli spekülasyonlara neden oluyor. Bu bir intihar mıydı yoksa örtbas edilen bir cinayet mi?
Marilyn Monroe’nun 1962’deki ölümünden on yıllar sonra, onun ABD Başkanı John F. Kennedy ve erkek kardeşi Robert F. Kennedy ile olan ilişkisi ve öldüğü gündeki şüpheli koşullar bu gizemi hala korumakta.
Marilyn Monroe, 5 Ağustos 1962’de 36 yaşında aşırı doz Barbitürat adlı uyku ilacından öldüğünde, dünya beyaz perdenin parlak bir efsanesini kaybetti.
Monroe’nun ölümü, Los Angeles County Adli Tabibi tarafından resmi olarak “olası bir intihar” olarak kabul edilse de, o zamandan beri genç kadının zamansız ölümüyle ilgili şüpheler var. Hatta bazıları Monroe’nun ölümünden bir yıldan biraz uzun bir süre sonra suikaste uğrayan Başkan John F. Kennedy ve kardeşi Başsavcı Robert F. Kennedy ile iddia edilen ilişkilerinin bir rol oynamış olabileceğini bile iddia etti.
Ölmeden önce Monroe’nun kişisel hayatı karmakarışıktı. Üç kez boşandı, ve bir çok kişi onun Kennedy kardeşlerle ilişkisi olduğuna hala inanıyor. Monroe’nun, Kennedy kardeşleri kendisiyle olan seks ilişkilerini açıklayan bir basın toplantısı düzenlemekle tehdit ettiği bildirildi.
Monroe’nun Başkan Kennedy ile olan aşk ilişkisi, 19 Mayıs 1962’de Madison Square Garden’daki 45. doğum günü kutlamasında başkana hitaben söylediği, ateşli “Doğum Günün Kutlu Olsun Başkanım” performansıyla bu ilişkiyi dünyaya ilan eder gibiydi.
Film yönetmeni Arthur Krim’in evindeki bir parti sırasındaki performanstan sonra çekilen nadir bir fotoğrafın, Başkan Kennedy’nin Monroe ile olan, bilinen tek görüntüsü olduğu bildiriliyor.
Fotoğrafı çeken Beyaz Saray fotoğrafçısı Cecil Stoughton, 2010’da yayınlamadan önce, bu kareyi onlarca yıl gizli tuttu.
Biyografi yazarı James Spada, 2012’de Monroe’nun ölümünün 50. yıl dönümü öncesinde People Dergisine ”Marilyn Monroe’nun başına gelenler 20.Yüzyılın en büyük gizemlerinden biridir” dedi.
Spada, Monroe’nun ölümünden, Kennedy’lerin sorumlu olduğuna dair kanıt olduğuna inanmasa da, ”Marilyn’in hem Bobby (Robert), hem de Jack (başkan) ile cinsel ilişkiye girdiği oldukça açıktı. ”dedi.
Spada’ya göre, genç aktrisi, aktör Peter Lawford 1954’te JFK ile tanıştırdı. Ancak Kennedy ondan bıkınca, onu kardeşine devretti. Bu, Spada’ya göre, 1962 baharında oldu. Tanıklar, Monroe’nun öldüğü gece evindeki rahatsız edici bir kaseti duyduklarını iddia ediyor; bu kasette Lawford, öfkeli bir Bobby ve çığlık atan Monroe’nun sesleri duyuluyor.
Monroe biyografi yazarı Anthony Summers’ın aktrisin eski yatılı hizmetçisi Eunice Murray ile yaptığı 1983 BBC röportajı sırasında, kafasını ellerinin arasına aldığı ve ‘ah, neden bunu örtbas etmek zorundayım?’ ‘Neyi örtbas ediyorsun, Bayan Murray? ‘ Tabii ki Bobby Kennedy (4 Ağustos’da) oradaydı ve tabii ki Bobby Kennedy ile bir ilişkisi vardı’ dedi.”
Monroe’nun ölümünü araştırmak üzere sözde bir intihar ekibi kuruldu. Ancak “Marilyn Monroe’nun Son Günleri” yazarı Donald Wolfe’a göre bu ekip; Murray, yayıncı Pat Newcomb, Lawford veya Kennedy’lerden herhangi biriyle hiç görüşmedi. Biyografi yazarı Summers, ’hem adli tıp hem de polis soruşturmalarının umutuzca kusurlu olduğunu” söyledi.
Kennedy’lerin Monroe’nun ölümüne karıştığı teorisini daha da körükleyen, soruşturmaya yakın olan birkaç kişiye, daha sonra yüksek profilli yeni işler verilmesi gerçeğidir. Monroe’nun yayıncısı için çalışan Michael Salesman, 2012’de People’a verdiği demeçte, Newcomb (Monroe’nun ölümü hakkında hiçbir zaman kesin konuşmadı) “Hyannis Limanı’ndaki Kennedy yerleşkesine kaçırıldı ”dedi. ”Altı ay sonra, kendisine bir iş verildi. Wasgington DC’deki ABD Bilgi Ajansında” Spada, insanlara, mutlaka cinayet olmasa da Kennedy ile ilgili bir örtbasın “olması gerektiğini” söyledi.
“Kennedy’ler bunun ortaya çıkma riskini alamazdı, çünkü başkanı devirebilirlerdi. Ancak Marilyn’in Kennedy ailesiyle ilişkili olduğunu kimsenin öğrenmesini engellemek için tasarlanan örtbasın nedeni ise, Michael Salesman’ın People’a söylediği; ”Başkan evliliğini bozmak istemiyordu, bu yüzden Monroe’nun bu kadar ileri gitmesine izin veremezdi. İşlerin sarpa saracağını derinden hissetti.”
Gazeteci Seymour Hersh, 1997 tarihinde “ Dark Side of Camelot” –Camelot’un Karanlk Tarafı- adlı kitabında, Monroe ile JFK arasındaki dedikodu ilişkisi hakkında yazdı ve aktrisin “istikrarsızlığının, esrarengiz bir şekilde aşırı doz almadan önce, başkan için sürekli bir tehdit oluşturduğunu” söyledi. (Camelot Ortaçağ şövalyesi olup, başkanın hayranlığından ötürü, kendisine mal ettiği bir lakaptı)
Kennedy detayında eski bir gizli servis ajanı olan Jerry Blaine, People’a, başkanın Monroe ile yaptığı bilinen iki karşılaşma sırasında JFK ile birlikte olduğunu söyledi - biri 1961 de Lawford’un Santa Monica evinde ve diğeri New York’taki partide “Mutlu Doğum Günü” performansı.
Blaine, ”Muhtemelen ona şarkı söylediği için teşekkür etti. Ama yalnız değillerdi” diyen Blaine, ”Hiçbir ilişki kanıtı görmedim…ama kapalı kapılar ardında ne olduğunu bilmiyorum” dedi.
Monroe’nun 2.kocası, beyzbol şampiyonu Joe Di Maggio’nun; “ People” dergisi ile yaptığı özel röportaj da Di Maggio’nun ifadelerini netleştirdi.”Di Maggio ile Akşam Yemeği: Bir Amerikan Kahramanının Biyografisi” 2017-biyografinin yazarı Dr.Rock Positano’ya göre eski koca, Monroe’nun ölümünden Kennedy’leri sorumlu tutuyordu.
Di Maggio, kitaba göre Positano’ya “Bundan yüz yıl sonra paçayı sıyıracaklar” dedi.
Beyzbol yıldızı, ”Onu kimin öldürdüğünü her zaman biliyordum ama, bu ülkede bir devrim başlatmak istemedim. Marilyn bana birinin onu öldüreceğini söyledi ama, ben sustum” diye ekledi.
Di Maggio ayrıca Kennedy’ler hakkında Positano’ya şunları söyledi: ”Zavallı Marilyn’ime bunu yaptılar. O kimlere çarptığının farkında değildi. Önemini kavrayamamıştı.”
Positano, Mayıs 2017’ de People ile yaptığı özel röportajda Di Maggio’nun ifadelerini netleştirdi.
Positano “Anlaşılan Kennedy klanı ile olan ilişkisinin onu, zihinsel sağlığı ve duygusal sağlığı için hiç iyi olmayan bir konuma soktuğuydu. Sanırım onların kendisi için zararlı ve iyi insanlar olmadıklarını kavramıştı.”
Yıldıza yakın kişilerle yapılan daha önce hiç duyulmamış röportaj kayıtları mevcut. Röportajlar, çok satan “Goddess: The Secret Lives Of Marilyn Monroe”-Tanrıça: Marilyn Monroe’nun Saklı Yaşanmışlıkları- yazarı araştırmacı gazeteci Anthony Summers tarafından kaydedildi.
Belgesele göre, 4 Ağustos 1962’de Robert ve ailesi, Kuzey Kalifornia’da bir aile dostu, avukat John Bates’in evindeydi. Filmdeki bazı kaynaklar Robert Kennedy’nin ilişkisini bitirmek için, genç kadın ölmeden birkaç saat önce onu Los Angeles’teki evinde ziyaret ettiğini iddia ediyor. Summers’ın birkaç ana kaynağının bildirdiğine göre, ziyaret yoğun bir tartışmaya yol açtı. Robert’in sesi, Marilyn’in çığlıklarına karışıyordu. Bu seslerin bir çoğu, aktrisin evinde olduğu iddia edilen telefon dinleme alıcılarına karışmıştı.
Ölümüyle ilgili gizem asla çözülemese de Summers, Netflix belgeselinde şu sonuca varıyor: ”Ölümünün koşullarının kasten örtbas edildiğine dair kanıt buldum.”
Summers,”o zaman bana ‘bu koşullar neden örtbas edildi? diye sorarsan” diye ekledi “kanıtların gösterdiğine göre Kennedy kardeşlerle olan bağlantısı nedeniyle örtbas edildiğini söyleyebilirim.”
Summers, Kennedy kardeşlerin Monroe’nun ölümünün üstünü örtme olayına karıştığını düşünse de monroenun öldürüldüğünü ileri sürmüyor.
People’a “Öldürüldüğüne dair iyi bir kanıt yok” dedi. “Bence Marilyn Monroe, hem başkan Kennedy, hem de erkek kardeşi Robert ile olan ilişkileri konusunda aşırı gergindi, her iki adam tarafından da reddedildiğini anladı, evini ziyaret ettiğinde Robert’le hararetli bir tartışma yaşadı ve sonra yardım çığlığı olarak mı, yoksa kendini öldürme niyetiyle mi, çok fazla hap yuttu.” Yaşadığı hayat ve onun ruhsal hassasiyetinin altında yutulup gitti.
Jackie Kennedy ve Maria Callas, Marilyn Monroe olmasaydı, 29 Mayıs 1962’de New York’taki Maddison Square Garden’daki JFK Gala konserinde kesinlikle tanışacaklardı.
Bu, Başkan John F. Kennedy’nin 45. doğum günü kutlamalarının olduğu bir geceydi. Bu gecenin en önemli sanatçı konuğu, Milano’dan o gece için uçakla ABD’ye gelen opera yıldızı soprano Maria Callas’tı. Ancak akşama kayda değer bir şekilde katılmayan bir kişi başkanın eşi Jackie idi.
Marilyn Monroe’nun şarkı söylemeye davet edildiğini ve kendisinin, kocasının Monroe ile olan aşk ilişkisini bilen Jackie, film yıldızının Ulusal Televizyonda başkanı sesli olarak baştan çıkarırken, küçük düşürülmek istememişti.
Jackie’nin yokluğunda, Marilyn cinsel içerikli ve artık kötü şöhrete sahip ”Doğum günün kutlu olsun bay başkan” –Happy Birthday Mr. Presedent- yorumunu ulusa salmakta özgürdü.
New York köşe yazarı Dorothy Kilgallen tepkileri özetledi. ”Görünüşe göre Marilyn, 40 milyon Amerikalının önünde başkanla sevişiyormuş”. Sahnesinin alınmasına alışık olmayan Maria Callas bile Marilyn Monroe’nun onun rolünü çaldığını kabul etmek zorunda kaldı.
Maria Callas ve Jackie Kennedy hiç tanışmadılar. Oysa ikisi de yaldızlı jet sosyetenin iki ayrı önemli kişisiydi. Başlangıçta sadece yolları hiç kesişmedi. Daha sonraki yıllarda, her ikisi de Yunan denizcilik milyarderi Aristotle Onassis ile alenen yakınlaştıklarında bilinçli olarak birbirlerinden kaçındılar.
1974’te çekilen bir Barbara Walters televizyon çekiminde, Jackie hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, Maria buz gibi bir soğuklukla ”Onu tanımıyorum, onunla hiç tanışmadım.” dedi. Daha sonra konuyu değiştirdi.
Jacqueline Kennedy ve Maria Callas 1920’lerin Manhattan’ında dünyaya geldiler. Maria 23’te, Jackie 29’da doğmuşlardı. Ancak yaşam şartları taban tabana zıttı. Jackie, borsacı ’Black Jack’ Bouvier ve İrlanda kökenli bir sosyetik olan Janet Lee’nin kızı olarak zenginlik ve ayrıcalık içinde doğdu. Babası ona hayrandı ve ondan sık sık “bir erkeğin sahip olacağı en güzel kızı” olarak bahsediyordu.
Ondan 6 yıl önce doğan Maria, Yunan göçmenler George ve Evangelia Kalegeropoulos’un ikinci kızıydı. Aile ABD’ne göç ettikten sonra soyadlarını Callas olarak değiştirmişlerdi.
Maria, Jackie’nin aksine istenmeyen bir çocuktu. Annesi bir erkek bebek bekliyordu, yeni doğan bebeğinin kız olduğunu görünce, ilk dört gün ona bakmayı reddetti.
Jackie New York’ta seçkin bir özel okula gitti ve tatillerini Hamptons’ta ata binerek geçirdi. Edebiyat ve dillerde mükemmeldi. Maria yerel devlet okuluna gittiği Queens ilçesindeki bir eczanenin üzerindeki küçük bir apartman dairesinde büyüdü. Henüz beş yaşındayken olağanüstü bir sesi olduğu ortaya çıktı.
Ortak noktaları ise ikisinin de ebeveynlerinin mutsuzluğu ve sonuç olarak boşanmalarıydı. Anne ve babası ayrıldıklarında, annesi Maria ve kız kardeşini Yunanistan’a geri götürdü. Jackie ve kız kardeşi Lee ise Conneticut’taki yatılı okula gönderildi.
Ancak 24 yaşından itibaren hayatları benzerlik göstermeye başladı. O zamana kadar muhabir olarak çalışan Jackie, John Kennedy adlı hevesli ve atılgan bir politikacı ile tanıştırıldı. İrlanda asıllı, hırslı, zengin Boston’lu bir ailenin oğluydu. Kısa sürede evlendiler ve 10 yıldan kısa bir süre içinde, 32 yaşına gelen Jackie, Amerika’nın first lady’si olarak Beyaz Saray’da yaşamaya başladı.
Bu arada Maria Yunanistan’da Atina Konservatuarı’nda yıllarını şan eğitimi alarak geçirmişti. Sonuç olarak da Opera de Verona’da rol almak üzere iken, henüz 24 yaşındayken zengin bir İtalyan iş adamı olan Giovanni Batista Meneghini ile nişanlandı. Adam ondan 26 yaş büyüktü. Birkaç yıl içinde evlendiler ve kocası Maria’nın menajeri oldu.
Ardından ünü çığ gibi büyüdü, 30’lu yaşlarının başında, Maria Callas operanın first lady’si olarak selamlanıyordu.
Callas ve Kennedy, kendi kamusal kişiliklerini yaratma konusunda içgüdüsel bir yeteneğe sahiptiler. Jackie ideal “başkanlık eşi” imajını yarattı. Chanel ve Dior’dan giyindiği, kusursuz bir kağıt bebek ikonu oldu. Zahmetsiz bir imajın sahibi oldu.
Akşam yemeklerinden sonra, dünyaca ünlü müzisyenlerin çaldığı Beyaz Saray’da düzenlenen gala gecelerinde, Avrupa dillerine olan hakimiyetiyle konuklarını etkiledi. Aynı zamanda Jackie, cephenin arkasında evlat kayıpları yaşadı, kocasının sürekli olarak onu aldatmasının üzüntüsünü hiç belli etmedi ve çok güçlü bir profil sergiledi.
Çocukluğundan beri aşırı kilolu olan Maria da yeni kişiliğini icat etmeye koyuldu. 1953’ te 36 kg. verdi ve Audrey Hepburn tarzında güzel giyimli bir moda ikonu olarak ortaya çıktı. Jackie gibi, Maria da pek çok dili akıcı olarak konuşabiliyordu. O da bildiklerini birleştirerek, kendine özgü krallara layık bir aksanla konuşuyordu. Kendine yarattığı imajla sadece sahnelerin divası değil, kaprisleri, talepleri ve konser iptalleri ile gazetelerde manşet oluyordu.
Maria Callas, 1957’de Venedik’teki bir partide Yunan Denizcilik patronu milyarder iş adamı Aristotle Onassis ile tanıştırıldı. Birkaç hafta içinde, Maria ve kocasını Akdeniz gezisi için özel yatında kendisine katılmaya davet etti.
Onassis operayla zerre kadar ilgilenmiyordu, o aslında değerli ve ünlü insan koleksiyoncusuydu. Bu yat gezisi davetini, Maria şarkıcılık kariyeri ile çok meşgul olduğunu söyleyerek reddetti. Ancak sonunda Christina yatında Sir Winston ve Lady Churchill ile yapılacak olan tatil davetini kabul etti. Gemiden ayrıldığında Meneghini ile olan evliliği bitmişti. Oysa Onassis’in Tina isimli bir karısı ve iki çocuğu vardı.
Maria, Onassis tarafından baştan çıkarılmış, sesini ihmal etmesine ve bir zamanlar muhteşem opera kariyerine aniden son vermesine neden olacak bir dünyanın içine çekilmişti.
1963’te Onassis, Jackie Kennedy ile benzer bir fırsatçı taktik hazırladı. Oğlu Patrick’in henüz iki günlükken öldüğünü ve Jackie’nin delice bir yas içinde olmasını fırsat bilerek, onu iyileşmesi için Christina yatıyla yapılacak bir gemi yolculuğuna davet etti. Nedir ki, uzun zamandır birlikte olduğu Maria Callas bu seyahate dahil edilmemişti. Bunun yerine Onassis, onu Paris’te, onun için satın aldığı görkemli bir dairede bıraktı.
Üç ay sonra Kennedy Dallas’ta suikaste kurban gittiğinde dünya şoka girdi. Onassis elinden geldiğince Jackie’ye desteğini sunarak ona kol kanat germeyi sürdürdü.
JFK’nin ölümünden sonra, Jackie, kocasının erkek kardeşi Robert Kennedy ile teselli buldu ve onun başkanlık kampanyalarına destek verdi. Ancak Haziran 1968’de, onun da başkanlık seçimleri kampanyasında Los Angeles’te vurularak öldürülmesi sonunda Jackie paniğe kapıldı. Sırada kendi çocuklarının olduğu sanrısına kapılmıştı.
Onassis’in evlenme ve onu koruma teklifini kabul ederek, ona özel adası olan Scorpion’u, Olympic Havayolları şirketini ve muazzam servetini emrine verdi. Jackie arzuladığı güvenliği elde ederken, Onassis en büyük ödülü, dünyanın en ünlü kadınını almıştı. Düğün o kasım ayında bir tanıtım haberiyle patladı. Bu konu hakkında hiçbir haberi olmayan Maria, düğün haberini, Paristeki muhteşem evinde tek başına televizyonu izlerken öğrendi.
Jackie ile Onassis’in evliliği en başından beri bir felaketti. Onassis, ”Jackie gibi para harcayabilen biriyle hiç tanışmamıştım” diyordu. Evliliklerinin sadece ilk yılında 1,5 milyon dolar harcadı. Çoğunlukla evlerini yeniden dekore etti. En pahalı modaevlerinden alış veriş ederek gardrobunu baştan aşağı yeniledi.
Onassis’in birkaç hafta içinde Maria Callas ile ilişkisine yeniden başladığı herkes tarafından bilinmekte. İlk başta anlaşılır bir şekilde harap olan Maria onu görmeyi reddetti. Ancak, Onassis’in Mercedes Coupe’sini apartmanının ön kapısına çarpmakla tehdit ettiğinde, sonunda yumuşadı.
Onassis’in şoförü Yaikinto Rossa,”Ölümüne kadar her ay bir araya geldiler” dedi. ”Gerçek şu ki Maria Callas, Onassis’in tek gerçek aşkıydı. Hiç evlenmemiş olsalar da onun gerçek karısıydı.”
Jackie Amerika’ya döndü ama Kennedy ile Callas arasındaki rekabet yoğun olarak devam etti. Dünya basını, Onassis ve Callas’ın Paris’teki Maxim’s de iki kişilik romantik bir akşam yemeği yerken görüntüleri yayınladığında, Jackie hemen Boston’dan uçağa bindi ve iki gece sonra Onassis ile aynı restoranda yemek yerken fotoğraflandı. Bu Callas’a karşı, kasıtlı bir meydan okumaydı.
Jackie ile evliliğinin son yıllarında Onassis, Maria'ya yaptığı ihanetini büyük bir hata olarak görmeye başladı. Ağır hasta olduğunu öğrendiğinde, avukatlarına Jackie’ye karşı boşanma davası açmalarını söyledi. Bunu tipik Onassis tarzında yaptı-bu ona kalacak serveti azaltmak için, zina yaptığını ispatlamak için- özel detektifler tuttu. Bu Jackie’nin sürekli takip edilmesi anlamına geliyordu. Ancak Onassis, Jackie’den boşanamadı. Bunu yapamadan önce, hayati hastalığının yüzünden Paris’te bir hastaneye kaldırıldı. Jackie onun yanında değildi. Bunun yerine Aspen’a kayak yapmaya gitti. Ama Maria Callas’ın başucuna kabul edilmemesi talimatını bırakmayı da ihmal etmedi.
Callas aslında Onassis’i ölüm döşeğinde ziyaret etti. Bir servis asansörüyle gizlice odasına çıkarıldı ve komada yatarken bir saat onunla oturdu. Bu onun son vedasıydı. Onassis birkaç gün sonra öldü.
Onassis’in vasiyetinde karısının servetindeki payını en aza indirildiği bildirildi ancak Jackie buna itiraz etti.
Onassis’in kızı Christina, uzayan ve kamuoyuna açık hukuk savaşından kaçınmak için Jackie’ye 26 milyon dolarlık tam ve nihai bir ödeme yapmayı kabul etti. Maria Callas’a hiçbir şey kalmadı.
1975’te Onassis’in ölümünden sonra, sesi kesilen Maria, Paris’teki dairesinde münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Fotoğraflarla ve hatıralarla çevrili, şanlı geçmişinde yaşayan bir opera sanatçısı Norma Desmond ile oturur eski kayıtlarını dinlerdi. İki yıl sonra, 16 Eylül 1977 sabahı Callas, yatak odasının zemininde kalp krizinden yaşamın kaybetti ve ölü olarak bulundu. Maria veda ettiğinde sadece 53 yaşındaydı.
Jackie, yayıncılık alanında yeni bir kariyere başladı ve elmas satıcısı Maurice Tempelsman ile yeni bir aşk buldu. 1994 yılında 64 yaşındayken kanserden öldü.
Hem Jackie hem de Maria, milyonlar tarafından zamanlarının ikonları olarak hatırlanırken, bir zamanlar
dünyanın en zengin adamı olan Aristotle Onassis, bu olağanüstü dramdaki rolüyle hatırlanmaktadır.