MARİA VE JACKİE’NİN
AŞK ÜÇGENİNİN KARANLIK YÜZÜ
JACQUELİNE KENNEDY ONASSİS
Amerika’nın en ikonik First Lady’si
Jackie Kennedy ve Maria Callas, Marilyn Monroe olmasaydı, 29 Mayıs 1962’de New York’taki Maddison Square Garden’daki JFK Gala konserinde kesinlikle tanışacaklardı.
Bu, Başkan John F. Kennedy’nin 45. doğum günü kutlamalarının olduğu bir geceydi. Bu gecenin en önemli sanatçı konuğu, Milano’dan o gece için uçakla ABD’ye gelen opera yıldızı soprano Maria Callas’tı. Ancak akşama kayda değer bir şekilde katılmayan bir kişi başkanın eşi Jackie idi.
Marilyn Monroe’nun şarkı söylemeye davet edildiğini ve kendisinin, kocasının Monroe ile olan aşk ilişkisini bilen Jackie, film yıldızının Ulusal Televizyonda başkanı sesli olarak baştan çıkarırken, küçük düşürülmek istememişti.
Jackie’nin yokluğunda, Marilyn cinsel içerikli ve artık kötü şöhrete sahip ”Doğum günün kutlu olsun bay başkan” –Happy Birthday Mr. Presedent- yorumunu ulusa salmakta özgürdü.
New York köşe yazarı Dorothy Kilgallen tepkileri özetledi. ”Görünüşe göre Marilyn, 40 milyon Amerikalının önünde başkanla sevişiyormuş”. Sahnesinin alınmasına alışık olmayan Maria Callas bile Marilyn Monroe’nun onun rolünü çaldığını kabul etmek zorunda kaldı.
Maria Callas ve Jackie Kennedy hiç tanışmadılar. Oysa ikisi de yaldızlı jet sosyetenin iki ayrı önemli kişisiydi. Başlangıçta sadece yolları hiç kesişmedi. Daha sonraki yıllarda, her ikisi de Yunan denizcilik milyarderi Aristotle Onassis ile alenen yakınlaştıklarında bilinçli olarak birbirlerinden kaçındılar.
1974’te çekilen bir Barbara Walters televizyon çekiminde, Jackie hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, Maria buz gibi bir soğuklukla ”Onu tanımıyorum, onunla hiç tanışmadım.” dedi. Daha sonra konuyu değiştirdi.
Jacqueline Kennedy ve Maria Callas 1920’lerin Manhattan’ında dünyaya geldiler. Maria 23’te, Jackie 29’da doğmuşlardı. Ancak yaşam şartları taban tabana zıttı. Jackie, borsacı ’Black Jack’ Bouvier ve İrlanda kökenli bir sosyetik olan Janet Lee’nin kızı olarak zenginlik ve ayrıcalık içinde doğdu. Babası ona hayrandı ve ondan sık sık “bir erkeğin sahip olacağı en güzel kızı” olarak bahsediyordu.
Ondan 6 yıl önce doğan Maria, Yunan göçmenler George ve Evangelia Kalegeropoulos’un ikinci kızıydı. Aile ABD’ne göç ettikten sonra soyadlarını Callas olarak değiştirmişlerdi.
Maria, Jackie’nin aksine istenmeyen bir çocuktu. Annesi bir erkek bebek bekliyordu, yeni doğan bebeğinin kız olduğunu görünce, ilk dört gün ona bakmayı reddetti.
Jackie New York’ta seçkin bir özel okula gitti ve tatillerini Hamptons’ta ata binerek geçirdi. Edebiyat ve dillerde mükemmeldi. Maria yerel devlet okuluna gittiği Queens ilçesindeki bir eczanenin üzerindeki küçük bir apartman dairesinde büyüdü. Henüz beş yaşındayken olağanüstü bir sesi olduğu ortaya çıktı.
Ortak noktaları ise ikisinin de ebeveynlerinin mutsuzluğu ve sonuç olarak boşanmalarıydı. Anne ve babası ayrıldıklarında, annesi Maria ve kız kardeşini Yunanistan’a geri götürdü. Jackie ve kız kardeşi Lee ise Conneticut’taki yatılı okula gönderildi.
Ancak 24 yaşından itibaren hayatları benzerlik göstermeye başladı. O zamana kadar muhabir olarak çalışan Jackie, John Kennedy adlı hevesli ve atılgan bir politikacı ile tanıştırıldı. İrlanda asıllı, hırslı, zengin Boston’lu bir ailenin oğluydu. Kısa sürede evlendiler ve 10 yıldan kısa bir süre içinde, 32 yaşına gelen Jackie, Amerika’nın first lady’si olarak Beyaz Saray’da yaşamaya başladı.
Bu arada Maria Yunanistan’da Atina Konservatuarı’nda yıllarını şan eğitimi alarak geçirmişti. Sonuç olarak da Opera de Verona’da rol almak üzere iken, henüz 24 yaşındayken zengin bir İtalyan iş adamı olan Giovanni Batista Meneghini ile nişanlandı. Adam ondan 26 yaş büyüktü. Birkaç yıl içinde evlendiler ve kocası Maria’nın menajeri oldu.
Ardından ünü çığ gibi büyüdü, 30’lu yaşlarının başında, Maria Callas operanın first lady’si olarak selamlanıyordu.
Callas ve Kennedy, kendi kamusal kişiliklerini yaratma konusunda içgüdüsel bir yeteneğe sahiptiler. Jackie ideal “başkanlık eşi” imajını yarattı. Chanel ve Dior’dan giyindiği, kusursuz bir kağıt bebek ikonu oldu. Zahmetsiz bir imajın sahibi oldu.
Akşam yemeklerinden sonra, dünyaca ünlü müzisyenlerin çaldığı Beyaz Saray’da düzenlenen gala gecelerinde, Avrupa dillerine olan hakimiyetiyle konuklarını etkiledi. Aynı zamanda Jackie, cephenin arkasında evlat kayıpları yaşadı, kocasının sürekli olarak onu aldatmasının üzüntüsünü hiç belli etmedi ve çok güçlü bir profil sergiledi.
Çocukluğundan beri aşırı kilolu olan Maria da yeni kişiliğini icat etmeye koyuldu. 1953’ te 36 kg. verdi ve Audrey Hepburn tarzında güzel giyimli bir moda ikonu olarak ortaya çıktı. Jackie gibi, Maria da pek çok dili akıcı olarak konuşabiliyordu. O da bildiklerini birleştirerek, kendine özgü krallara layık bir aksanla konuşuyordu. Kendine yarattığı imajla sadece sahnelerin divası değil, kaprisleri, talepleri ve konser iptalleri ile gazetelerde manşet oluyordu.
Maria Callas, 1957’de Venedik’teki bir partide Yunan Denizcilik patronu milyarder iş adamı Aristotle Onassis ile tanıştırıldı. Birkaç hafta içinde, Maria ve kocasını Akdeniz gezisi için özel yatında kendisine katılmaya davet etti.
Onassis operayla zerre kadar ilgilenmiyordu, o aslında değerli ve ünlü insan koleksiyoncusuydu. Bu yat gezisi davetini, Maria şarkıcılık kariyeri ile çok meşgul olduğunu söyleyerek reddetti. Ancak sonunda Christina yatında Sir Winston ve Lady Churchill ile yapılacak olan tatil davetini kabul etti. Gemiden ayrıldığında Meneghini ile olan evliliği bitmişti. Oysa Onassis’in Tina isimli bir karısı ve iki çocuğu vardı.
Maria, Onassis tarafından baştan çıkarılmış, sesini ihmal etmesine ve bir zamanlar muhteşem opera kariyerine aniden son vermesine neden olacak bir dünyanın içine çekilmişti.
1963’te Onassis, Jackie Kennedy ile benzer bir fırsatçı taktik hazırladı. Oğlu Patrick’in henüz iki günlükken öldüğünü ve Jackie’nin delice bir yas içinde olmasını fırsat bilerek, onu iyileşmesi için Christina yatıyla yapılacak bir gemi yolculuğuna davet etti. Nedir ki, uzun zamandır birlikte olduğu Maria Callas bu seyahate dahil edilmemişti. Bunun yerine Onassis, onu Paris’te, onun için satın aldığı görkemli bir dairede bıraktı.
Üç ay sonra Kennedy Dallas’ta suikaste kurban gittiğinde dünya şoka girdi. Onassis elinden geldiğince Jackie’ye desteğini sunarak ona kol kanat germeyi sürdürdü.
JFK’nin ölümünden sonra, Jackie, kocasının erkek kardeşi Robert Kennedy ile teselli buldu ve onun başkanlık kampanyalarına destek verdi. Ancak Haziran 1968’de, onun da başkanlık seçimleri kampanyasında Los Angeles’te vurularak öldürülmesi sonunda Jackie paniğe kapıldı. Sırada kendi çocuklarının olduğu sanrısına kapılmıştı.
Onassis’in evlenme ve onu koruma teklifini kabul ederek, ona özel adası olan Scorpion’u, Olympic Havayolları şirketini ve muazzam servetini emrine verdi. Jackie arzuladığı güvenliği elde ederken, Onassis en büyük ödülü, dünyanın en ünlü kadınını almıştı. Düğün o kasım ayında bir tanıtım haberiyle patladı. Bu konu hakkında hiçbir haberi olmayan Maria, düğün haberini, Paristeki muhteşem evinde tek başına televizyonu izlerken öğrendi.
Jackie ile Onassis’in evliliği en başından beri bir felaketti. Onassis, ”Jackie gibi para harcayabilen biriyle hiç tanışmamıştım” diyordu. Evliliklerinin sadece ilk yılında 1,5 milyon dolar harcadı. Çoğunlukla evlerini yeniden dekore etti. En pahalı modaevlerinden alış veriş ederek gardrobunu baştan aşağı yeniledi.
Onassis’in birkaç hafta içinde Maria Callas ile ilişkisine yeniden başladığı herkes tarafından bilinmekte. İlk başta anlaşılır bir şekilde harap olan Maria onu görmeyi reddetti. Ancak, Onassis’in Mercedes Coupe’sini apartmanının ön kapısına çarpmakla tehdit ettiğinde, sonunda yumuşadı.
Onassis’in şoförü Yaikinto Rossa,”Ölümüne kadar her ay bir araya geldiler” dedi. ”Gerçek şu ki Maria Callas, Onassis’in tek gerçek aşkıydı. Hiç evlenmemiş olsalar da onun gerçek karısıydı.”
Jackie Amerika’ya döndü ama Kennedy ile Callas arasındaki rekabet yoğun olarak devam etti. Dünya basını, Onassis ve Callas’ın Paris’teki Maxim’s de iki kişilik romantik bir akşam yemeği yerken görüntüleri yayınladığında, Jackie hemen Boston’dan uçağa bindi ve iki gece sonra Onassis ile aynı restoranda yemek yerken fotoğraflandı. Bu Callas’a karşı, kasıtlı bir meydan okumaydı.
Jackie ile evliliğinin son yıllarında Onassis, Maria'ya yaptığı ihanetini büyük bir hata olarak görmeye başladı. Ağır hasta olduğunu öğrendiğinde, avukatlarına Jackie’ye karşı boşanma davası açmalarını söyledi. Bunu tipik Onassis tarzında yaptı-bu ona kalacak serveti azaltmak için, zina yaptığını ispatlamak için- özel detektifler tuttu. Bu Jackie’nin sürekli takip edilmesi anlamına geliyordu. Ancak Onassis, Jackie’den boşanamadı. Bunu yapamadan önce, hayati hastalığının yüzünden Paris’te bir hastaneye kaldırıldı. Jackie onun yanında değildi. Bunun yerine Aspen’a kayak yapmaya gitti. Ama Maria Callas’ın başucuna kabul edilmemesi talimatını bırakmayı da ihmal etmedi.
Callas aslında Onassis’i ölüm döşeğinde ziyaret etti. Bir servis asansörüyle gizlice odasına çıkarıldı ve komada yatarken bir saat onunla oturdu. Bu onun son vedasıydı. Onassis birkaç gün sonra öldü.
Onassis’in vasiyetinde karısının servetindeki payını en aza indirildiği bildirildi ancak Jackie buna itiraz etti.
Onassis’in kızı Christina, uzayan ve kamuoyuna açık hukuk savaşından kaçınmak için Jackie’ye 26 milyon dolarlık tam ve nihai bir ödeme yapmayı kabul etti. Maria Callas’a hiçbir şey kalmadı.
1975’te Onassis’in ölümünden sonra, sesi kesilen Maria, Paris’teki dairesinde münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Fotoğraflarla ve hatıralarla çevrili, şanlı geçmişinde yaşayan bir opera sanatçısı Norma Desmond ile oturur eski kayıtlarını dinlerdi. İki yıl sonra, 16 Eylül 1977 sabahı Callas, yatak odasının zemininde kalp krizinden yaşamın kaybetti ve ölü olarak bulundu. Maria veda ettiğinde sadece 53 yaşındaydı.
Jackie, yayıncılık alanında yeni bir kariyere başladı ve elmas satıcısı Maurice Tempelsman ile yeni bir aşk buldu. 1994 yılında 64 yaşındayken kanserden öldü.
Hem Jackie hem de Maria, milyonlar tarafından zamanlarının ikonları olarak hatırlanırken, bir zamanlar
dünyanın en zengin adamı olan Aristotle Onassis, bu olağanüstü dramdaki rolüyle hatırlanmaktadır.
Tarzı ve zarafeti ile tanınan Jacqueline Kennedy Onassis, ABD Başkanı John.F. Kennedy’nin eşi ve bir first lady idi. Daha sonra Aristoteles Onassis ile evlendi.
Jackie Kennedy Onassis (1929-1994), Amerika Birleşik Devletleri’nin eski first lady’siydi. 1963’te suikaste kurban giden ABD ‘nin 35. Başkanı John F. Kennedy ile evliydi. ”Dünyadaki en çekici kadın” olarak anılmıştı ama Jackie Kennedy Onassis kimdi? Sosyetik bir kişi mi? Kitap editörü mü? First Lady mi? Patron mu? Bunların hepsi ve daha fazlasıydı. O bir stil ikonuydu ve gerçek bir yaşam duruşuna sahip olan ilk First Lady idi. Ünlü Kennedy Hanedanı, Amerikan halkının şimdiye kadar sahip olduğu bir kraliyet ailesine en yakın şeyse, o zaman Jackie Kennedy onun kraliçesi ve medyanın sevgilisiydi. Jackie’nin yaptığı neredeyse her hareket, yoğun medya incelemesine konu oldu. Şimdi bile ölümünden neredeyse otuz yıl sonra, hala ona karşı bir halk hayranlığı var.
YAŞAMININ İLK EVRESİ
Jackie Kennedy Onassis, 28 Temmuz 1929’da Southampton, New York’ta Jacqueline Lee Bouvier olarak dünyaya geldi. Babası varlıklı bir Wall Street borsacısıydı ve annesi saygın bir sosyetikti. Gençken Jackie başarılı bir biniciydi. Hevesli bir okuyucuydu ve klasik bale eğitimi almıştı. Genç kız olduğu zaman, Manhattan’da sosyeteye en çok gelecek vaat edenlerden biri olarak kabul edildi.
1947’de Conneticut’ta prestijli bir yatılı okul olan Miss Porter’s School’dan mezun oldu. Eğitimine New York’taki Vassar College’de devam etti. Daha sonra Paris’e gitti. Orada ilk aşkını yaşadı, fakat bu aşk, erkek arkadaşı varlıklı olmadığı için annesi tarafından kabul görmedi. İlk yılını Paris’te geçirdi, ancak daha sonra üvey babasının Virginia’daki malikanesine daha yakın olmak için Washington DC’deki George Washington Üniversitesi’ne transfer olacaktı. 1951’de Fransız Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Ardından Herald gazetesinde işe girdi. Oradaki işi Washington sakinlerinin fotoğraflarını çekip röportaj yapmak ve ardından bunları ona ayrılan sayfada yayınlatmaktı. En dikkate değen çalışmaları arasında Richard Nixon ile röportaj, Başkan Dwight D.Eisehower’ın göreve başlama töreni ve Kraliçe II. Elizabeth’in taç giyme töreni hakkındaki haberlerdi. Jackie, hem New York hem de Washington sosyetesinde popülerdi.
JACK VE JACKİE
Mayıs 1952’de Jackie kendisine yakın kişiler tarafından “Jack” olarak bilinen ABD devlet temsilcilerinden John F. Kennedy ile bir akşam yemeğinde resmen tanıştırıldı. Kennedy Massachusetts’ten atılgan genç bir kongre üyesi ve seçilmiş bir senatördü. Çekiciliği, zekası, yakışıklılığı, zenginliği ve politik özlemleri vardı. Genç kızın ise zekası, güzelliği, zarafeti ve sosyal bağlantıları vardı. Kız, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca dillerini akıcı olarak konuşuyordu. Her ikisinin de bir İrlanda-Katolik mirası, edebiyat sevgisi ve banliyölerin vaat ettiğinden daha heyecan verici yaşama arzusu vardı. Eylül 1953’teki düğünleri, sezonun en önemli sosyal olayıydı.
Düğünden sonra çift, Washington DC’deki hayatlarını yaşamaya başladılar. Jackie önde gelen bir sosyetik olarak kaldı ve çoğu zaman en lüks sosyete partilerinden bazılarında fotoğraflarını çektirdi. Çiftin hayatının neredeyse her yönü halkının gözünün önünde oynandı. John F. Kennedy yakışıklı, yükselen politikacı olarak tasvir edilirken, Jackie güzel, sofistike sosyetik olarak tasvir edildi. İlk kızları Caroline Kennedy 1957’de doğdu ve çift, o zamanlar oldukça popüler bir yayın organı olan Life Dergisi’nin kapağında yeni doğan bebekle poz verdi.
Görünüşte mükemmel bir aile olarak görülüyorlardı. Gerçekte ise hayatlarında çok zorluklar vardı. Çift uzun zamanlar boyunca ayrı ayrı zaman geçiriyorlardı. John F. Kennedy, Addison hastalığından muzdaripti ve her zaman büyük acılar çekiyordu. Jackie kızları doğmadan daha önce düşük ve ölü bir doğum yapmıştı. Bütün bu mücadelelerin içinde, ailenin pitoresk portresi halkın belleğine kazındı ve John F. Kennedy çok popüler bir politikacı oldu. Bu şöhretten cesaret alan Kennedy, 3 Ocak 1960’ta ABD Başkanlığına adaylığını koydu. 25 Kasım 1960 yılında ikinci çocukları John F. Kennedy Jr dünyaya geldi. Aile arasında John John olarak çağırılırdı.
FIRST LADY OLARAK
John F. Kennedy, Ocak 1961’de ABD Başkanı olarak göreve yemin etti. First Lady rolüyle Jackie, hızla trend belirleyici oldu. Bir basın sekreteri tutan ilk başkanlık eşiydi. Basın ve medya ile olan ilişkisini sağlaması için sekreterini özenle eğitmişti. Dikkatlice oluşturulmuş bir imaj, genellikle kamuoyunda onun ideal kadın olduğu izlenimini veriyordu. Zamanının çoğunu sanatın patronu olmaya adadı ve birçok sosyal etkinliğe ev sahipliği yaparak, politikacıları ve sanatçıları bir araya getirdi.
First Lady olarak geçirdiği zaman, Beyaz Saray’ın restorasyonu ile de tanınır. Birçok odayı yeniden tasarladı ve mobilyalarını değiştirdi. Ayrıca Beyaz Saray “Gül Bahçesi”nin yeniden dikilip, düzenlenmesini denetledi. First Lady olmadan önce, Beyaz Saray odalarındaki mobilyaların tarihsel önemi çok azdı. Birçok tarihi eserin izini sürdü ve Beyaz Saray’ı Koruma Komitesini kurdu. Beyaz Saray’ın bugün sahip olduğu tarihi ve müze estetiği, onun çabalarının bir sonucudur.
Projesinin doruk noktası olarak, 14 Şubat 1962’de ulusal televizyonda restore edilmiş Beyaz Saray’ı gezdirdi. Televizyonda yayınlanan özel programını 56 milyon rekor izleyici seyretti. Jackie bu performansıyla Onursal bir Emmy Ödülü kazandı.
STİL İKONU
First Lady olarak Jackie, giyim tarzı nedeniyle sık sık hem alkışlandı hem de eleştirildi. Bir yandan şıktı. Parlak renkler ve ilaç kutusu “pill box” tabir edilen şapkaları dahil, ikonik kıyafetleri ile övüldü. Devlet yemeklerine ve siyasi olaylara giderken sık sık Vogue Dergisi’nden çıkmış gibi görünüyordu. Öte yandan, Amerikalılar genç First Lady’lerini ne kadar sevseler de, onun “uygun” giyinip giyinmediğini sorgulayan pek çok gazete sütunu vardı. Jackie’nin kıyafetleri şık bir Avrupalı kadın olarak tamamen uygun kabul edilebilirdi, ancak 1960’larda iyi bir Amerikalı eşin ne giymesi gerektiğine dair geleneğe meydan okuyordu.
TRAJEDİ
Jackie Kennedy’nin hayatı ne kadar görkemli görünürse görülsün, aynı zamanda trajedilerle de doluydu .Yaşadığı bir düşük ve ölü doğmuş bir bebeğin ardından, Beyaz Saray’dayken 3. çocuk olarak doğmuş olan oğlu Patrick Bouvier Kennedy 7 Ağustos 1963’de doğdu, ancak iki gün sonra bebek hayatını kaybetti.
Bu arada başkan olan eşinin, ardı ardına yaşadığı gönül maceralarını (Marilyn Monroe vb.) görmezden gelmek de pek katlanılır bir duygu değildi.
Ardından, 22 Kasım 1963’te Başkan Kennedy, Dallas Teksas’ta suikaste kurban gitti. Bu olay, ikisi bir başkanlık konvoyunda üstü açık bir arabaya bindiklerinde meydana geldi. Suikast kameralarla kaydedildi ve ülke çapında yayınlandı. Yaralı kocasına çaresizce yardım etmeye çalışan, kanlar içindeki pembe tayyörüyle Jackie Kennedy’nin birçok fotoğrafı, dünya basınında yayınlandı.
Jackie, bebek Patrick’in kaybının yasını tutarken First Lady olarak kederiyle nasıl başa çıktığı konusunda kamuoyunda sert eleştirilere maruz kalmıştı, ancak kocasının kaybını idare ediş tarzıyla medya tarafından övgüyle karşılandı. Jackie, başkanlarını kaybetmenin yasını tutan tüm Amerikalılara karşı bir görevi olduğuna inanıyordu . Kocası için bir devlet cenazesi planladı, Abraham Lincoln’un suikastinden sonra yürürlüğe giren modeli uygulattı. Tören kapalı bir tabutla gerçekleştirildi. Cenaze alayını yönetti. Arlington Mezarlığı’na gömülen eşinin yanına kısa bir süre önce ölen oğulları Patrick’in cenazesini de defnettirdi. Mezarın önünde yaptırılmış ve ebediyen yanacak olan Sonsuz Alev’i yaktı. Eşinin ölümünden bir hafta sonra Life Dergisi’ne röportaj verdi. Bu ünlü röportajda kocasının Beyaz Saray’daki yıllarını Kral Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyelerinden olan efsanevi Camelot’uyla karşılaştırdı. O nedenle, Başkan Kennedy’nin yönetimine genellikle “Camelot Dönemi”denir.
ARTIK FIRST LADY DEĞİL
Jackie, Amerikalılardan yüzbinlerce taziye mektubu aldı, Başkan Kennedy’nin öldürülmesinden bir yıl sonra çocuklarıyla birlikte New York’a taşındı. O zor yıllarda kendisine ve çocuklarına yakın kalan kayınbiraderi Senatör Robert F. Kennedy ile teselli buldu. Onu 1968’de başkanlığa aday olması için cesaretlendirdi, halkın desteğini aldı ve hatta onun için kampanya yürüttü. Ancak aynı yıl, 6 Haziranda o da suikaste uğradı ve hayatını kaybetti.
Jackie depresyona girdi, hayatı ve çocuklarının hayatı için endişelerini dile getirdi. ”Kennedy’leri öldürüyorlarsa” dedi, ”O zaman çocuklarım hedef. Bu ülkeden gitmek istiyorum.” Ekim 1968’de, Robert Kennedy’nin ölümünden dört ay sonra Jackie, uzun süredir arkadaşı olan, zengin bir Yunan Denizcilik patronu olan milyarder iş adamı Aristotle Onassis ile evlendi. Kararlarının çoğu gibi, bu da sert bir dille eleştirildi. Jackie Onassis yasal adını aldı; basın alaycı bir şekilde ona “Jackie O” adını verdi. Evlilikleri sırasında çift hem Avrupa’da hem de ABD’de yaşadı. Jackie, Kennedy ailesiyle, özellikle başkan Kennedy’nin küçük erkek kardeşi Senatör Edward Kennedy ile yakın kaldı.
1975’te ikinci kocasının ölümünden sonra Viking Press ve Doubleday’de kitap editörü olarak çalışarak çok dolu bir hayat yaşadı. O zamanlar” Michael Jackson Otobiygrafisi- Moonwalk”,”The Cartoon History Of The Universe” ve “Kahire Üçlemesi” nin çevirisinde olduğu gibi birçok popüler kitapta parmağı vardı.
1993 yılında attan düşüp hastaneye yatırıldığında, kıdemli editör olarak çalışıyordu. Hastanede muayene edilirken doktorlar lenfoma olduğunu teşhis ettiler. Kanser yayıldı ve 19 Mayıs 1994’te uykusunda yaşama veda etti. Öldükten sonra ilk eşi olan Başkan Kennedy’nin ve iki günlükken ölen oğlunun yanında, Washing’daki Arlington Mezarlığı’na gömüldü.
MİRAS
Bugün, Hillary Clinton’dan, Michelle Obama’ya, ve diğer kadın siyasi figürler, moda eğilimleri ve stilleri genellikle yoğun bir şekilde inceleniyor. 1960’lar televizyon kültüründe yeni bir çağ başlatmaya başlamıştı ve Jackie Kennedy, daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte medya incelemesini deneyimleyen First Lady idi. Jackie Kennedy, cazibesi ve tarzıyla ulusu büyüledi ve hem kendisi hem de ailesi için bir imaj geliştirdi. İki aileyi de ünlü insanlara dönüştürdü. Şimdi bile, hala sonsuz hayranlık ve vintage tarzı uygulamalarında akla ilk gelen ikonlardan biri. Hayatı çok sayıda biyografiye, belgesele ve hatta Hollywood biyografisine konu olmuştur. Gerçekten, Jackie Kennedy nesiller boyunca bir ikon haline geldi.
kaynak://www.commonlit.org/en/texts/jackie-kennedy-onassis-an-icon-for -the-ages